BİZDEN DEĞİLSEN DÜŞMANSIN
Ertuğrul Özgün

Ertuğrul Özgün

MEMLEKET İŞLERİ

BİZDEN DEĞİLSEN DÜŞMANSIN

08 Temmuz 2016 - 23:41

Diğer sektörlerde işler nasıl yürüyor bilmiyoruz. Ama eğitim sektöründe yönetimi üç kişi yürütüyor.

Bir sendikayı temsilen bir kişi,

Bir vakfı temsilen bir kişi,

Ve bir derneği temsilen bir kişi.

Bu üç kişi oturuyor, bir ilin, bir ilçenin eğitim yönetimini planlıyor.

Hangi kurumdaki hangi yönetici kimdir? Dünya görüşü nedir? Hangi sendikanın üyesidir? Hangi sivil toplum kuruluşlarına üyedir? Ne tür faaliyetlerin içindedir?

Bizden midir, değil midir?

Bilgiler masaya yatırılıyor, detaylı bir şekilde inceleniyor. Listeler hazırlanıyor, sonra da listelerdeki isimlerin karşılarına yazılıyor. Şu özelliklerinden dolayı “sakıncalıdır.” Böylece görevden alınacaklar ve yerlerine atanacaklar belirleniyor.

Bu üçlü, kim ya da kimler tarafından görevlendirilmişse, o kadar etkin ve o kadar yetkili kılınmışlar ki verdikleri kararlar, bakanlık üst düzey yetkilileri tarafından dahi tartışılamıyor, sorgulanamıyor.

Üstelik bu kişiler, atamalara o kadar müdahiller ki ola ki bir değişiklik yapılır düşüncesi ile atamaya yetkili kişilerin odalarında, atamalar yapılıncaya kadar, ellerinde bilgisayarlarıyla süreci takip ediyorlar.

Hatta bu üçlünün, atamaya yetkili birimlerde, farklı isimler altında görevlendirildiği ve kendilerine oda tahsis edildiği de duyumlar arasında.

En üzücü olanı ise bu üçlü tarafından bir kere “bizden değildir” diye fişledinizse, bir daha iflah olmuyorsunuz. Yönetim yanlısı ya da yönetimle çıkarları olan herkes tarafından sakıncalı bulunuyorsunuz.

Öyle ki önceden tanıdıklarınız, dostluklar kurduklarınızın dahi ayni karede görülmeme gayreti içinde olduklarını her hallerinden hissediyorsunuz.

Hele bir de son günlerdeki moda tabiri ile bir geometrik şekille de tanımlanmışsanız vay halinize!

Kısacası, “bizden değilsiniz, karşı tarafsınız ve bizi yıkmaya çalışıyorsunuz. O halde düşmanımızsınız,” diye ilan ediliyorsunuz.

Bu yaftadan kurtulmak için, yöneticilik görevinden alındıktan sonra, uygulamaların şiddetine ve baskısına katlanamayan bazı kimselerin, yeni diyaloglar kurduğuna, sendika değiştirmek ve araya hatırlı kişiler koymak suretiyle, “bizim hakkımızda karar verenler yanılmış, biz aslında sizdeniz” diyerek yöneticilik görevine atandıklarına şahit olduk.

Buna örnek bir diyalog var ki şahit olduğumuz, anlatmadan geçemeyeceğiz.

İdari yargı yoluyla mahkeme kazanarak eski görevine başlatılmayı bekleyenlerden biri olarak, yeni yönetmelik hükümleri doğrultusunda işlem görmek suretiyle, göreve iade edileceğimize dair, İl Milli Eğitim Müdürlüğü’nden aldığımız davete icabet etmiş, sözlü sınava alınmak için salonda beklemekteyiz.

Aynı sınava alınacaklardan birinin söyledikleri aynen şöyleydi:

Benim hakkımda yanlış karar verilmiş. Beni Türk Eğitim Sen’li olduğum için görevden aldılar. Oysa ben daha önce Türk Eğitim Sen’den ayrılıp, Eğitim Bir Sen’e üye olmuştum. Aslında benim yönetimle bir fikir ayrılığım yok.”

Bu şahıs, üç dakika ile sınırlı sözlü sınavda yirmi dakikaya yakın bir süre kaldı. Sınavdan çıktığında kendisine neler soruldu diye sorduğumuzda aldığımız cevap ise çok manidardı.

“Hatırlamıyorum.”

Az önce içeride kahkahalar yükselen sınav salonundan içeri bizim girmemizle birlikte buz gibi soğuk bir ortamla karşılaşıyoruz.

Komisyonun başında daha önceden bildiğimiz biri. O da bizi daha önceden biliyor. Bizimle göz göze gelmemek için özel gayret sarf ediyor. Beş ayrı çatık kaş, kilitlenmiş çene, asık surat. “Merhabamıza” karşılık veren yok. Belli ki hakkımızdaki rapor önlerinde ve önceden bilgilendirilmişler.

Biri dışında daha önce hiç karşılaşmadığımız için hakkımızda önlerindeki rapor dışında hiçbir bilgiye sahip olmayan bu komisyonun değerlendireceği, bizim bilgi birikimimiz, yöneticilik vasıflarımız ve göreve uygunluğumuz değil, önlerindeki rapora uygun puanlama yapma. Yüzlerinde gördüğümüz ve tavırlarından anladığımız gerçek şu: “Bizden değilsin.”

Sözlü sınavda gördüğümüz ise bu sınavın, atanması istenmeyen adayın elenmesi üzerine kurulu olduğu. Sözlü sınavda, yazılı olarak değerlendirilmesi istenen ve toplam değeri 50 (elli) puan olan üç mevzuat sorusu bulunmakta. Ancak her sınavdan çıkanın söylediği gibi bu üç sorudan biri; “Lazorus Refleksi, kirpinin sırtındaki kılların sayısı, ping pong topunun ağırlığı… gibi bilinmesi mümkün olmayacak sorulardan oluşuyor. Anlaşılıyor ki bu tip sorularla, atanması istenmeyen adayın, yazılı sınavda bile tam puan almasının önüne geçilmesi hedeflenmiş.

Sonra da sınav süresi olan üç dakika içerisinde siz yazılı soruları cevaplandırmakla meşgulken, beş komisyon üyesi sizi gözlüyor.

“Bir konuyu kavrayıp özetleme, ifade yeteneği ve muhakeme gücü,

Liyakati, temsil kabiliyeti, davranış ve tepkilerinin mesleğe uygunluğu,

Özgüveni, ikna kabiliyeti ve inandırıcılığı,

Genel yetenek ve genel kültürü,

Bilimsel ve teknolojik gelişmelere açıklığı,” gibi her birinin değerlendirilmesi uzmanlık gerektirecek kriterler açısından 50 (elli) puan üzerinden tamamen keyfi bir değerlendirme yapılıyor.

Yani allame-i cihan olsanız atanması istenen ve böyle bir sınavdan 100 (yüz) tam puanla değerlendirilmiş, bir aday karşısında hiçbir şansınız bulunmuyor.

Şimdi, sizin de bizim inandığımız gibi: “Allah size, mutlaka emanetleri ehli olanlara vermenizi ve insanlar arasında hükmettiğiniz zaman adaletle hükmetmenizi emreder.(Nisa, 58) hükmüne inandığınızı kabul ederek soruyoruz:

“En başından beri, ülkenin geleceği için hep adalet ve liyakati savunmaktan başka derdi olmayan bizler, kimin düşmanıyız?”

YORUMLAR