TÜRK MİLLİYETÇİLİĞİ FİKİR SİSTEMİNİN SİYASALLAŞMASI...
Ertuğrul Özgün

Ertuğrul Özgün

MEMLEKET İŞLERİ

TÜRK MİLLİYETÇİLİĞİ FİKİR SİSTEMİNİN SİYASALLAŞMASI SÜRECİNDE BİR GENEL BAŞKAN DEVLET BAHÇELİ(1)

15 Kasım 2015 - 01:30

1969 yılından bu yana bir siyasi parti çatısı altında toplanarak demokratik yollarla ülke yönetimine talip olan Türk Milliyetçilerinin tümüyle kendi kadroları ile ülke yönetimine gelmeleri emperyalist güçler tarafından hep engellenmiştir. Bu durum Emperyalizm açısından bakıldığında anlaşılabilir bir durumdur. Çünkü ülke çıkarlarını koruma konusunda canını verebilen insanlardan oluşan bir düşünce yapısının iktidar olması emperyalist emeller için en büyük engeldir.

Bu güçler tarafından dışarıdan yapılan direk müdahaleler, suçlamalar, iftiralar ve aşağılamalarla sonuç alınamamış, aksine hareketin daha çok bütünleştiği görülmüştür. Ancak kendi içlerinde yaşadıkları bireysel çekişmelerle ve bazen de çıkarların öne çıkmasıyla Türk Milliyetçileri emperyalist güçlerin işini kolaylaştırdığı da olmuştur.

Seksen ihtilalı öncesindeki sistemli ve fedakâr çalışmalar sayesinde her seçimde oylarını katlayarak artıran Türk Milliyetçilerinin, demokratik yollarla iktidara yürüdüğünü gören egemen güçler, 1980 de 12 Eylülle bu yürüyüşü durdurmuşlardır.

Türk Milliyetçiliği siyasal hareketi, Seksen sonrasında; A takımının hapiste olduğu, B takımının büyük bir kısmının diğer siyasi oluşumlarla birlikte hareket ettiği bir dönemde, C takımı diyebileceğimiz, her alanda yetişmemiş olduğunu kendi de bilen bir avuç inanmışla yeniden yapılanmaya başlamış ve teşkilatlanmasını tamamlamıştır.

Mahkemelerin sonuçlanması, yasakların kaldırılmasıyla yeni bir hareketlenme kazanan Türk Milliyetçiliği siyasal hareketi, Hareketin lideri Sayın Alparslan Türkeş’in siyasal manevrası ile büyük ölçüde toparlanmış ve 1991 genel seçimlerinde Türk Milliyetçilerini 19 Milletvekili ile meclise taşınmıştır. Tam meclisteki milletvekillerine bir milletvekilinin katılması ve mecliste grup kurulması çalışmaları sonuç vereceği sırada, altı milletvekili ile birlikte Muhsin Yazıcıoğlu gruptan ayrılarak Türk Milliyetçilerinin TBMM’nde grup kurmasını engellemiştir. Bu olayda o dönemde Cumhurbaşkanı olan Turgut Özal’ın büyük etkisi olduğu çok konuşulmuştur.

Kanımızca, bu hareket Türk Milliyetçiliğinin iktidar yolunu engelleyen ve kendi içinden gerçekleştirilen en büyük darbe ve en önemli dönüm noktasıdır.

Liderin sarsılmaz inancı ve manevra kabiliyeti sonucu, hareket yeniden toparlanmış ve 24 Aralık 1995 genel seçimlerine barajı aşacak potansiyeli yakaladığına inanarak ümitle girdiği bir sırada hesapları alt üst eden beklenmedik bir olay yaşanır. Emekli olduktan sonra MHP'ye katılan eski Ankara Devlet Güvenlik Mahkemesi (DGM) Savcısı Nusret Demiral, bir söyleşi de “Ezanın Türkçe okunması gerektiğini” söyler. Kamuoyundan gelen yoğun tepkiler üzerine partiden ihraç edilir ama bir kere olan olmuştur. Nusret Demiral’ın “Ezan Türkçe okunacak “ ifadesi, inançları konusundaki hassasiyeti her dönemde siyasiler tarafından kullanılan topluma; “Milliyetçiler gelince Ezanı Türkçe okutacaklar” şeklindeki yoğun propagandanın da etkisiyle Türk milliyetçilerin siyasal organizasyonu olan Milliyetçi Hareket Partisi, yüzde 8,2 oy oranı ile ülke genelinde uygulanan yüzde onluk barajın altında kalarak meclise girememiştir.

Bu olay da Türk Milliyetçilerinin iktidar yolunu engelleyen dışarıdan kaynaklanan bir darbe olarak kabul edilip tartışılmış, ancak bireysel bir çıkış(!) diye değerlendirilip üzerinde durulmamıştır.

Fırtınalara, tabutluklara sürgünlere idamla yargılanmalara direnen Türkeş’in yaşlanmış kalbi artık bunca badireye dayanamayıp bu sefer yenik düşmüş ve Milliyetçi Hareketin efsane lideri Alparslan Türkeş 4 Nisan 1997 tarihinde hakkın rahmetine kavuşmuştur. Milliyetçi Hareket daha önceden hiç hazırlıklı olmadığı böyle bir durum karşısında önce ciddi bir şaşkınlık yaşamış ancak kısa süre içinde hareketin sorumluluğunu üstlenecek ocaktan yetişmiş birçok aday sorumluluğu üstlenmek için kendini göstermiştir.

Türkeş’in Cumhuriyet tarihinde Atatürk’ten sonra kimseye nasip olmayan, karlı ve yağmurlu havaya rağmen Ankara’ya akın eden milyonlarca ülkücü tarafından toprağa verilmesi görüntüleri, toplumun gözünde ve gönlünde yeni bir bakış açısı oluşturmuş, onun vatanseverliği, devlet adamlığı öldükten sonra yerinin boşalmasıyla ciddi bir şekilde hissedilmiştir.

Böylece toplumun önemli bir kısmı, yetişmelerinde Türkeş’in büyük payı olduğu ve onun ideallerini yaşatacaklarına inandıkları Ülkücülere sempati ile bakmaya başlamıştır.

Ülkücülere karşı toplumda oluşan bu sempati Türkeş’in yerine genel başkanın seçileceği 18 Mayıs 1997 tarihinde toplanan büyük kurultayda önemli bir yara almıştır.

Toplumun yoksulluk ve yolsuzluktan kurtulmak için çıkar yol aradığı bu dönemde, 18 Mayıs 1997 tarihinde toplanan Büyük Kurultayda, Milliyetçi Hareketin liderliğine beklenenden fazla sayıda kişi aday olmuştur. İlk kez adayların bu kadar bol olduğu gerçek bir yarış havasında başlamıştır kongre. Birinci turda seçilecek çoğunluğu sağlayacak oyu alan aday çıkmayınca, Tuğrul Türkeş Dışındaki diğer adaylar Devlet bahçeli lehine adaylıktan çekilir. Dönemin Ülkü Ocakları Genel Başkanı Azmi Karamahmutoğlu, hareketin o zamana kadar alışık olmadığı bir davranışta bulunur. Açıktan adaylardan biri olan Tuğrul Türkeş’i destekler ve kurultay salonunu sandalyelerin havada uçuştuğu bir arenaya çevirir.

Bu davranış da Türk Milliyetçiği fikir hareketinin iktidara yürümesini engelleyen ve kendi içinden kaynaklanan ikinci büyük yıkımı gerçekleştirmiştir.

Bütün bunlara rağmen sonuçta delegenin istediği yolda iradenin tecelli etmesi Milliyetçi Hareketin delege iradesi yolu ile şekillendiği fikrinin verdiği dinamizmle, Milliyetçi Hareket, Dr. Devlet Bahçeli liderliğinde yeniden toparlanmış, 1999 yılında yapılan genel seçimlerde yüzde 18 oy ve 129 milletvekili ile Türkiye’nin ikinci büyük partisi olarak meclise girmiştir.

YORUMLAR