Modernleşme süreci aile yapısını değiştiriyor

İstanbul'da düzenlenen Uluslararası Kadın ve Adalet Zirvesi'nin ardından yayınlanan sonuç bildirgesinde aile ve toplumsal yaşama dair önemli tespitler yapıldı. Bildiride, aile ve kadına dair sorunlar için getirilen çözüm önerileri de dikkat çekti.

Kadın ve Demokrasi Derneği (KADEM) ile Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı tarafından ortaklaşa düzenlenen III. Uluslararası Kadın ve Adalet Zirvesi, 23-24 Kasım 2018 tarihleri arasında İstanbul’da gerçekleştirildi. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve eşi Emine Erdoğan Hanımefendi’nin katılımlarıyla gerçekleşen Zirve’de “Ailenin Güçlendirilmesi” teması ele alındı.

 

Zirveye 9 ülkeden bakan veya bakan yardımcıları ile yirmi civarında ülkeden çok sayıda akademisyen, araştırmacı, yazar, bürokrat, siyasetçi, sivil toplum temsilcisi, gazeteci ve gönüllü katıldı.

 

Zirvenin ardından yayınlanan sonuç bildirgesinde aile ve toplumsal yaşama dair önemli tespitler yapıldı.

 

III. Uluslararası Kadın ve Adalet Zirvesi’nin genel eğilimi olarak tespit sonuçlar aşağıdaki gibidir;

 

Aile, insanlık tarihi boyunca toplumsal hayatın en temel ve en önemli kurumu olagelmiştir. Kişiliğimizi, inancımızı, kimliğimizi, ana karakterimizi bize kazandıran kurum ailedir. Aile, bireyin sosyalleşmesini sağlayan, dolayısıyla onu gerçek anlamda toplumsal varlık haline getiren kurumdur. Bu yönüyle aile, tarih boyunca önemini korumuştur, toplumsal hayat devam ettiği sürece de korumaya devam edecektir. Modernleşme süreciyle birlikte değişime en fazla maruz kalan kurumlardan biri de ailedir. Modern toplumda aile, yapısı, ilişkileri ve değerleri bakımından değişime uğramıştır. Geleneksel toplumda güçlü olan akrabalık ve komşuluk ilişkileri ve dayanışma kültürü, modern toplumda göçler ve kentlerde yoğunlaşma gibi etkenlerin yanı sıra, bireyselleşme ve rol değişimi gibi faktörlerin de etkisiyle giderek zayıflamaktadır. Bu bakımdan aile yapısının korunmasına ve güçlü aile ilişkilerinin geliştirilmesine yönelik politikalara her zamankinden daha fazla ihtiyaç duyulmaktadır. Dünyanın her yerinde göç, terör, şiddet, geçimsizlik, yoksulluk, kötü alışkanlıklar ve bütün bunların sonucunda gelişen boşanma sorunu ailenin parçalanmasına yol açmaktadır. Parçalanmış aile, bireylerin psikolojisinde derin travmalara ve tahribata neden olduğu gibi toplumsal hayatta da bunalıma ve çözülmeye neden olmaktadır. Bu bakımdan ailenin bütünlüğünü, birlik ve beraberliğini sağlamaya dönük politikalar büyük önem arz etmektedir. Medya ile iletişim teknolojisindeki gelişmelerin kontrolsüz ve dikkatsiz kullanımı, başta çocuklar olmak üzere, aile bireyleri üzerinde olumsuz etkiler oluşturmaktadır. Oysa, teknoloji ve medyaya ilişkin pek çok gelişme yeni nesle ulaşmak ve kuşaklararası ilişkileri güçlendirmek için bir imkân olarak da kullanılabilir. Yazılı, görsel ve sosyal medyanın, aile içi ilişkileri güçlendirecek şekilde yeniden düşünülmesi ve özenli bir yayın politikasına sahip olması hepimizin sorumluluğundadır. Aile birliğinin sağlanmasında devlet tarafından geliştirilen politikaların yanında aile bireyleri arasındaki ilişkinin önemi de büyüktür. Aile birliğinin ve mutluluğunun temelini karşılıklı sevgi ve saygının yanı sıra, özveri, sadakat, fedakârlık, tahammül, şefkat ve merhamet gibi değerler oluşturmaktadır. Eşlerin hakkaniyet ve adalet temelinde birbirlerini kollayıp gözetmesi, güçlü aile bağları ve birliği için son derece önemlidir. Dini ve manevi değerler, aile birliğinin sağlanmasında oldukça işlevsel bir role sahiptir. Dinler, karşılıklı sevgi, saygı hak ve yükümlülüklere dayalı ilişkilerin kurulmasında, sosyal yardımlaşma ve dayanışma duygusunun geliştirilmesinde, sadakat ve vefa gibi değerlerin yaşatılmasında olumlu rol oynayarak aile bağlarını güçlü kıldığı gibi, toplumsal yapıyı da dayanıklı ve güçlü hale getirmektedir. Buradan hareketle aile sorunlarının çözümünde dini ve manevi desteklerin verilmesini gerekli görüyoruz. Kadının iş gücünde, toplumsal ve siyasal hayatta yer alması ailenin yapısı ve birliği için bir tehdit olarak algılanmamalıdır. Her yönden güçlü kadının güçlü aile, güçlü ailenin de güçlü toplumu oluşturduğu bilincinden hareketle, kadınlar için iş-aile dengesinin sağlanmasını kolaylaştırıcı politikalar geliştirilmelidir. Bununla birlikte, aile sorumluluğunun sadece kadınlara yüklenmemesi, erkeğin de aile mesuliyetini yerine getirecek şekilde yetişmesini ve sosyalleşmesini sağlamak gerekir. Kadına karşı şiddet, kadın haklarına, onuruna ve kişiliğine karşı bir saldırı olduğu gibi aynı zamanda ailenin birliğini ve yapısını tehdit eden sosyolojik bir hastalıktır. Kadına karşı şiddeti bir insanlık suçu olarak değerlendiriyor ve bununla çok yönlü mücadeleyi gerekli görüyoruz. Bir sosyal ve siyasal seferberlik havasıyla şiddete karşı topyekûn mücadele edilmesi ve bu konuda devletin yanı sıra siyasi partilerin, medyanın ve sivil toplum örgütlerinin de sorumluluk yüklenmesi gerektiğini düşünüyoruz. Yoksulluk, aile yapısını olumsuz etkileyen önemli sosyolojik olgulardan biridir. Geçim sıkıntısı, konut sorunu, yetersiz beslenme, eğitim ve sağlık imkanlarına erişmede yaşanan problemler, sadece ailenin duvarları arasında kalmamakta, aynı zamanda önemli toplumsal sorunlara da yol açmaktadır. Yoksullukla mücadelede devletler tarafından geliştirilen sosyal politikalar son derece önemlidir. Bu bağlamda Türkiye’nin son on beş yılda kat ettiği yol dikkate değerdir. Savaş ve çatışmaların olumsuz etkisi öncelikle aile üzerinde hissedilmektedir. Savaşlar aile bireylerini farklı yerlere savurarak veya yerinden ederek ailelerin parçalanmasına yol açmaktadır. Bu bağlamda Suriyeli milyonlarca insan savaşın en korkunç yüzüyle karşı karşıyadır. Uluslararası sistemden ve bu sistemi etkileme gücüne sahip devletlerden, Suriye’de yaşanmakta olan insanlık dramına adalet ve hakkaniyet temelinde çözüm bulmalarını beklediğimizi ifade etmek istiyoruz. Şehirlerin ve yaşam alanlarının aile bireylerinin ihtiyaçlarını giderecek ve insani şartlarda yaşamalarını mümkün kılacak şekilde düzenlenmesi büyük önem taşımaktadır. Şehir mimarisinde cadde ve sokakların kadın ve çocuk dostu olarak yapılandırılması, park, bahçe ve spor alt yapı imkanlarının aile bireylerine sunulması bu bağlamda son derece önemlidir. Dünyanın değişik yerlerinde olduğu gibi Türkiye’yi de gelecekte bekleyen önemli sorunlardan biri yaşlı bakımı olacaktır. Mevcut olan güçlü aile ve akrabalık bağlarının yanı sıra, devletin sağladığı destekler sayesinde yaşlılar bugün için büyük ölçüde aile ile birlikte yaşamaktadır. Ancak kentleşme, göç, ailenin parçalanması, bireyselleşme, akraba ve aile ilişkilerinin zayıflaması gibi sosyolojik faktörlerin yaygınlaşmasıyla birlikte yaşlı bakımı toplumsal bir soruna dönüşme potansiyeli taşımaktadır. Bu bakımdan bu alandaki politikaların kalıcı hale getirilmesinde yarar görmekteyiz.