TRABZON KADINI OLMAK

Değerli köşe yazarımz Prof.Dr.Zerrin Şentürk'ün Kaleme aldığı 'TRABZON KADINI ' Yeni Köşe Yazısı

Hayatın akışı içinde tüm sorumluluklarını yerine getirirken anaç tavrını koruyan, merhamet duygusu gelişmiş, sevgisini kalbinde taşıyan güçlü varlıktır kadın. Türk Kadını ile her zaman gurur duyan Mustafa Kemal Atatürk, eğitim ve iş hayatıyla birlikte, sosyal yaşamda bazı haklara kavuşması ve üstün yerlere gelebilmesi için 1926 da Medeni Kanun’u hediye etmiştir Cumhuriyet Kadını’na. “Dünyada her şey kadının eseridir” sözüyle, kadının toplumda ne kadar önemi bir yer tuttuğunu ifade etmiştir.
Tarihi geçmişiyle medeniyetleri kucaklayan, Karadeniz’in incisi Trabzon, kadını ile de odak noktasındadır.
 
Tarihin sayfalarını karıştırdığımızda içimizin burkulduğu anlara şahit oluruz; Trabzon Kadını’nın çektiklerini dinledikçe, okudukça.
 
Savaş yıllarında, toplumsal bilince sahip olan Trabzon Kadını, kendi kabuğundan sıyrılıp mücadele etmiştir. Babasını, kocasını, hatta oğlunu savaşa uğurlamıştır; dönmeyeceğinden emin olarak, fakat ümit edercesine. Savaşın acı gölgesinde hayata tutunmaya çalışmıştır. Geride kalan çocuklarına yokluğu hissettirmeden, hayatın yükünü omuzlamıştır Trabzon Kadını. Bu bağlamda, acılarını içine atıp, ezildiği halde asla iki büklüm olmaz Trabzon Kadını ; tüm acılara göğüs gerer; karanlık geceleri aydınlığa çıkarırcasına.
 
Trabzon’ a gittiğimde bir teyzeyle sohbet etmiştim; aslında ona göre sohbetten öte; dertleşmekten başka bir şey değildi; içini döküp ferahlamaktı belki de. “14 yaşımda kandırdılar, kocaya gittim, cahildim” diyordu;  al yanaklı, aydınlık yüzlü teyze. “Sormadılar ki bu adamı seviyor musun. Evlendim işte; evcilik oynar gibi zannettim; ne olduğunu bilmiyordum ki” diye iç çekerek devam etti teyze.
 
“10 tane çocuğum oldu; 4 tanesini ince hastalıktan kaybettim, 6 tanesi de duruyor çok şükür” diyordu; göz pınarları dolu, sesi titreyerek. “Evde kaynana, kaynata ile yaşadık. Onların yanında serbestçe konuşmak ne mümkün. Onlara hizmet ettim; bunun yanında işler çoktu; inekler sağılacak, bahçe işleri yapılacak. 3 gün boyunca yaylaya yürürdük yük omuzumuzda. Odun taşı, hayvan gübresi taşı; yükler o kadar ağırdı ki kantar bile çekmezdi. Hep ben taşırdım” dedi; dizlerini tutarak. “Şimdi belimin, dizlerimin ağrısından duramıyorum; ne yaparsın çaresizlik kızım” diye devam etti. Kendimi teyzenin yerine koyup empati yaptım o an; ne zor şartlarda yaşamışlar meğer. “Sen bunları yaparken eşin ne yapardı” dedim. “Ne yapacak, gurbete diye çıkıp giderdi; bekle de gelsin” dedi; şikayet edercesine. “Zorluklar içinde çocuk bakardım. Bir omuzumda uşağım, bir kolumda diğeri, diğer elimde 20 kg su tenekesi.” Konuşurken ara sıra uzaklara bakıyordu teyze, geçmişine kızarcasına. Teyzenin anlattıklarından içim kıyılmıştı; ağlayıp da teyzeyi üzmemek için ara ara yutkunuyor ve gözlerimdeki yaşı gizlemek ve  gözlerimi teyzeden kaçırmak için devamlı elimdeki su şişesinden su yudumlamayı bahane ediyordum.
 
Anladım ki, yaşı kaç olursa olsun, dere tepe dinlemez, alır eline orağı ot biçer, alır eline baltayı odun keser sarp yamaçlardan; asla pes etmez Trabzon Kadını.
 
“Şimdi öyle mi ya, kadınlar kendi hayatını yaşıyor” dedi. “Güzel kadınsın teyze” dedim, “fakat senin payına biraz da çilekeş olmak düşmüş. Üzülme; bak, çocukların iyi bir eğitim almışlar, hepsinin güzel meslekleri var şimdi. Onları çok güzel yetiştirmişsin, ne mutlu sana” dediğimde teyzenin yüzünde gülücükler açtığını görmenin sevinciyle onu öperek sarıldım ve vedalaştık. Ne hayatlar var diye düşünmeden duramadım. “Teyze de iyi bir eğitim alsaydı, ekonomik yönden güçlü olsaydı; hiç çeker miydi bu zor hayatı”  dedim kendi kendime.
 
Hep takdir etmişimdir; güzel ve alımlı olmasına rağmen, genç yaşta eşini kaybeden, başka biriyle evlenmemiş, tek başına çabalayarak beş çocuğuna bakmış, onları kimseye muhtaç etmemiş, iffetini her zaman korumuş, elinden alyansını çıkartmadan eşine saygısını ve sevgisini göstermiş; Trabzon Kadınlarını.
 
Trabzon Kadını’nın genetiğinden olacak ki, günümüzde rahat bir yaşamın içinde olmasına rağmen, karakterlerin benzerliği dikkat çekiyor; toplumda kendini belli ediyor Trabzon Kadını.
Güçlüdür, özgürdür fakat evine bağlıdır; sadıktır eşine, çocuklarına. Eğitim seviyesi yükseldikçe ve ekonomik yönden güçlü oldukça, eskiye nazaran kendini ezdirmez Trabzon Kadını. Kendilerinin öncelikli ve değerli olduklarının farkındadırlar. Zamanını kendisini hak etmeyen biri için harcamak yerine  yalnız kalmayı tercih eder Trabzon Kadını. Tarihten de ders alarak, Trabzon’un kendisine kattığı bazı  özellikler ve değerler öne çıktığından, farklı medeniyetlerin kaynaştığı kültürünü de yansıtır Trabzon Kadını; Trabzon’a yakışır şekilde.
 
Azimlidir, tuttuğunu koparır, elinden her iş gelir Trabzon Kadını’nın. Kızdırılıp kaşlarını çatmadığı sürece neşelidir, hareketlidir, etrafına pozitif enerji yayar ve girdiği her toplumda herkesi etkiler Trabzon Kadını.
 
Sohbetlerinde yapmacılık yoktur; doğaldır, içtendir, samimidir ve söyleyeceğini dosdoğru söyler. Gururlu olduğundan hislerini gizleyemese bile, sevgisini belli etmekten çekinir Trabzon kadını. Gözü karadır; onurundan ve dik duruşundan asla taviz vermez. Vatan sevgisiyle doludur, pratik zekalıdır. Kendi öz değerlerine ters düşen bir konuda asla evet demez Trabzon Kadını.
 
Bugün hayat anlayışımızdan görünüşümüze kadar güzel olan ne varsa Atatürk’e ve kurduğu Cumhuriyet’e borçlu olmanın gururu ile geleceğe güvenle bakabilmek için Atatürk’ün gösterdiği ışıklı yoldan ödün vermeden ilerlemektir “Trabzon Kadını Olmak.”
 
 : Prof. Dr. Zerrin ŞENTÜRK