ZEYNEP BAŞKAN İSTANBUL BAHÇELİEVLER YAYLA'da KADIRGA SOFRASI'nda.

Karadeniz ezgilerini kendi sesiyle yorumlarıyla tüm dünyaya sevdiren sanatçımız Zeynep Başkan, şimdi de Karadeniz mutfağına el attı.

Zeki Gökçe-İstanbul
   Karadeniz türküleri yeni sanatçılarımızın da katkılarıyla daha da değer görerek ve tüm dünyada sevilerek dinlenmesinde payı olan Trabzon Tonyalı Zeynep BAŞKAN şimdi de yöresel mutfağımızın tatlarına el attı.
İstanbul’da Bahçelievler’de yine Türk Halk Müziği sanatçısı olan İbrahim CAN’ın 25 yıl işletmeciliğini yaptığı Kadırga Sofrasını devralarak mutfağa giren sanatçı Zeynep BAŞKAN çok mutlu.
Yeni yılda yöresel lezzetlerimizden Kara Lahana Çorbası ile Kara Lahana Sarması yemek için uğradığımız Yayla’daki Kadırga Sofrası’da sanatçı Zeynep BAŞKAN’ı tıpkı Tonya’da yaptığı gibi mutfakta kendine has maharetiyle kara lahana sarmasını sararken bulduk. Mutfaktaki işini bitirdikten sonra Karadeniz sofralarının en orijinaliyle muhlama (kuymak) ile birlikte lahana çorbası, üstüne de bol kıymalı lahana sarmasını yedikten sonra yöremizin lezzetlerinden meşhur bol fındıklı gabak tatlısını yemeden de edemedik. Çaylarımızı yudumlarken başladık Zeynep BAŞKAN’la tatlı bir sohbete.
Zeynep BAŞKAN’a bir soruyoruz o bin cevap veriyor. O kadar dolu ki dağarcığı.
İlk olarak köyünden başladık sohbete.
Zeynep BAŞKAN kimdir diye klâsik bir soru sordum ve “Zeynep BAŞKAN sizlerden biri, içinizden biri, sizler gibi” dedi ve devam etti.“Ben Trabzon Tonya’da, ilçemizin en yüksek köyü olan Sayraç’ta doğdum büyüdüm. 2 anneden 23 kardeşiz. Ailenin en küçüklerinden bir büyüğüyüm. Çocukluğum çobanlık yaparak geçti. 12 yaşımda yaylada 12 tane inek bakardım tek başıma. Rahmetli babamın 14’lüsü belimde gezerdi, (malüm adı üstünde yayla, kurdu olur, şu veya bu olur). Okumaya karşı aşırı bir hevesim vardı. Kenan abimle Aynur ablam inekleri beklemem karşılığında ödül olarak bana okuma yazmayı öğretirlerdi. Derken, okul yaşım geldi çattı. İlkokul öğretmenlerimin kararı ve desteğiyle 6 yaşımda 3.sınıfta okumaya başladım. Aslında karar ortaokuldan, yani 6.sınıftan başlamaktı. Çünkü ben ortaokul öğrencisi olacak dereceye gelmiştim… Fakat yaşım küçük olduğu için 3.sınıf olarak belirlendi. İlkokuldayken 8 yaşımda öğretmenlerim teşvikiyle Trabzon İlkokullar arası türkü yarışmasına katıldım. 1.olmuştum. Okuduğum türkü “Neden Geldim İstanbul’a” idi. İlkokul müdürüm ödül olarak beni kuyumcuya götürüp ilk altın küpemi kulaklarıma taktı. Çok mutluydum. Bir küpem vardı, hem de altın küpe. Şimdi anlıyorum, başarının küpesi, geleceğin altın bileziğiydi o… Teşekkür ediyorum beni bugüne kadar eleyip dokuyan herkese… Velhasıl 15 yaşımda liseyi bitirdim. Sanat, edebiyat, felsefe, psikoloji dallarına müthiş ilgim vardı. Şiirler yazar, besteler yapardım. Lise yıllarında TRT’nin açtığı iki ayrı ses yarışmasında 1.ilk ödülleri aldım. Üniversite sınavlarına girdiğimde 2004 yılıydı. Aynı yıl Atv’nin açtığı türkü yarışmasına girdim ve tercihimi sanatsal yönde kullandığımdan, kazanmış olduğum Erzurum A.Ü. Edebiyat Fakültesi’ne gidemedim. Ama içimde ukde kalmıştır üniversite hayatı. Televizyonda tatlı bir çekişmeyle geçen usta sanatçı Arif SAĞ öncülüğündeki “Anadolu Ateşi Bu Toprağın Sesleri” yarışmasında 2.oldum. Çocukluğumdan beri söylediğim türküleri artık geniş kitlelere okuyarak sevdirmeye gayret ediyorum… Türkülerin çok derin mânâları vardır. Her bir türkü içinde ayrı mesaj, ayrı bir hikâye saklar. Öğreticidir türküler. Öğretmen gibi eğitir bizi hayatın içinde. Hiçbir üniversitede bu öğretiyi bulamazsınız. Çünkü her yönden duygu terbiyecisidir türküler. Bu yüzdendir türküleri seçmemdeki özenim. Sever, sevdirir, kucaklar, paylaştırır acıyı da, sevinci de… Her yörenin kendine has yaşam tarzı vardır. Kimi yöremiz daha naif, kimi yöremiz de daha serttir kendini türkülerde anlatırken. Meselâ; bizim Karadeniz türkülerinin bazılarında müstehcen cümleler olduğunu söylerler. Ki bu doğrudur. Ama anlatılmak istenende asla art niyet yoktur. Samimiyet vardır, içten ve sıcacık. İşte bu bizim Karadenizliler olarak özümüz, gelenek ve göreneklerimizle yaşam şeklimizdendir. Birbirimize karşı olan aşırı samimiyetimizdendir. Zira biz açık sözlü milletiz. Nasıl  yaşıyorsak öyle de anlatırız kendimizi türkülerimizde. Ama bu yaşam şekli İç Anadolu’da daha naiftir. Örneğin; bir Yozgat türküsünde rahmetli Nida TÜFEKÇİ şöyle der, “Çiğ Düşmüş de Gül Sineler Islanmış, Yağmurun Güllere Yağdığı Gibi”. Yani duygularını daha saklı, daha edebi anlatır.
Oysa bu anlatım bizim türkülerde karşılığını şöyle bulur; “Kız Göğsüne Taktuğun Ampüllerin Voltu Kaç?”. Demem şu ki, türküler de yaşamımız gibi net…
Bizim insanımız sevdiğini dibine kadar sever, sevmediğini dibine kadar söver, yani yerer.”
   Sohbetimiz devam ederken gurbette Kadırga Sofrası’nda, çayın da tadına doyulmazken fondan da Zeynep BAŞKAN türküleriyle yüreğimiz, midemiz, ruhumuz, memleket sevdasıyla ve hasret dolu duygularla devam ediyoruz konuşmaya.
Türkiye’de tüm türkülere “ezgi”demişti Zeynep BAŞKAN. Hepsi Türk Halk Müziği adı altında birer ezgidir dedi. Ancak bazen Karadeniz müziği, Karadeniz sanatçısı gibi ayrıştırılmaya da karşı olduğunu belirterek bu durumu bir taraftan da olumlamaya çalışıyor, “aslında bir bakıma bu ayrıştırılma değil, bizim halkımız sanatçısını çok fazla sahiplenir. O yüzden Karadenizli sanatçı derken, bizim insanımızın bizlere verdiği ayrıcalıktır bu. Ayrıca bizim insanımız nerede ve hangi konumda olursa olsun doğduğu coğrafyaya aşırı bir aidiyet duygusu besler”. Bence de bu güzel bir şey dedim ve söz geldi bu seneye! Yani 2021. Yani o sene mi, bu sene mi diye sorduğum da sanatçımız Zeynep BAŞKAN ayrı bir heyecanla “evet o sene bu sene. Artık bir şampiyonluk görelim ölmeden” dedi. Başladı anlatmaya; “Trabzonspor bizim için anlatılmaz, yaşanır ve anlatılamayacak kadar değişik bir gururdur, dünyanın en asil renkleridir. Benim sloganım “deniz mavi, gök mavi, ruhumuz bordo mavi diyor. Bazen dünyanın her yerine konserlere gittiğimde caddelerde, yollarda gözüme 61’li plâkalar, sahnedeyken Bordo Mavili renkler iliştiğinde daha başka bir Zeynep oluyorum. İnşallah bu sene sayın Başkan Ahmet AĞAOĞLU ve yönetim kuruluyla tüm Trabzonsporlular tek ses, tek yürek olarak yarıştığımız bu sezonu lider bitireceğiz ve bende sesimin en yüksek volümüyle sahnede “ŞAMPİYON TRABZONSPOR!” diye bağıracağım. Son olarak, size ve sizin nezdinizde tüm okurlarımıza, güzel insanlarımıza teşekkürü borç bilerek sizin sayenizde gurbette, yani İstanbul’da bulunan tüm hemşehrilerimize sesleniyorum; Bahçelievler’de Yayla’da bulunan KADIRGA SOFRAMIZA sizleri ailece bekliyorum. Ben buradayım. Mekânımızda bazen bağlamamızla, bazen kemençemizle türküler eşliğinde hasbihal ediyoruz. Ezgilerimizi canlı canlı aile ortamıyla okuyoruz. Tüm halkımızı, özellikle de “Toprak Ana” dediğim özverili kadınlarımızı misafirleriyle yöresel lezzetlerimizle KADIRGA SOFRAMIZDA ağırlamaktan onur duyacak ve mutlu olacağım” dedi…
Sohbetimizin sonunda da bizler aracılığıyla en büyük hayalini açıkladı ve “nasip olursa inşallah, dünyanın en büyük kütüphanesini kurmayı ümit ediyorum. Çünkü okumak, bilime ve aydınlanmaya açılan en büyük anahtardır. Okumaktan uzak bir nesil cahil kalmaya mahkûmdur. Hepinizi sevgi, saygı ve hürmetle selâmlıyor, sağlık ve mutluluk diliyorum” dedi ve ekledi. “ Mutlu olmak, mutlu etmekten geçer. Herkes mutlu olmak için yola çıkarsa, kim kimi mutlu edecek? Ama herkes mutlu etmek için yoka çıkarsa, herkes herkesi mutlu eder. İşte bu yüzden PAYLAŞMAK diyoruz. Yârin yanağından gayrı neyimiz varsa birbirimizle paylaşalım” dedi.