• Reklam

ARAKLI BELEDİYESİNDE BİR YOL(!) HİKÂYESİ

Bu yazımda size bir hikâye anlatacağım. Bir “yol” hikâyesi…

ARAKLI BELEDİYESİNDE BİR YOL(!) HİKÂYESİ

Bu yazımda size bir hikâye anlatacağım. Bir “yol” hikâyesi…

ARAKLI BELEDİYESİNDE BİR YOL(!) HİKÂYESİ
Editor: admin
18 Mart 2019 - 23:47

Ben ona “yol(!) hikâyesi” dedim. Bakalım siz ne diyeceksiniz?
Ben, bir tek oyu olan sıradan bir vatandaşım. Yani ancak kendi oyumu kontrol edeceğimden eminim. Belki biraz ısrar edersem eşimin, biraz da yalvarırsam iki çocuğumun oyunu da yönlendirebilirim. O da “senin hatırın için” diyeceklerinden…
Biliyorum ki insan, o oy kullanılacak kabine girince şartlar değişiyor. Ve yalnız vicdanı ve çıkarları mühür basacağı yere yönlendiriyor parmaklarını insanın. Ben bugüne kadar hep inançlarımın ve vicdanımın doğrultusunda oy kullandım. Hiç çıkarlarım doğrultusunda oy kullanmadım. İnsanların vicdanlarının ağırlığını bilemediğimden kimsenin oyuna kefil olamam. Hele bazıları gibi işte benin elimde şu kadar oy var bu kadar kişi üzerinde etkiliyim gibi bir iddiada bulunamam.
Şimdi ben bir kişi, oy verme ehliyetine sahip bir tek kişi olarak sizinle bir hikâye paylaşacağım.
Ben, Araklının Yeşilce Mahallesi’nde ikamet eden, ömrünü on beş, yaşında tanıştığı Türk Milliyetçiliği Fikir Hareketinin iktidarı için harcamış, bir tek oyu olan sıradan bir Türk Milliyetçisiyim. Beni bilenler de şahittir ki, fikrimizin iktidar olduğu ya da iktidara destek verdiği hiç bir dönemde kendi istikbalim için ya da çocuklarımın istikbali için bugüne kadar devleti yönetenlerden bir şey talep etmedim.
Benim Yeşilce Mahallesi’ndeki evim, ana yoldan yüz elli metre içerde, sırtımızda taşıdığımız malzemelerle inşa atiğimiz ancak geçen yılların eskittiği, içinde kalınamayacak duruma gelmiş, bir ev.
Ana yoldan ayrıldıktan sonra eve kadar uzanan yoluna araç giremediği için de haliyle eskimiş evimizin tamirini yapamıyoruz. Tamir edemediğimiz için de köye geldiğimizde başkalarının evinde ikamet ediyoruz. Yolu kendi imkânlarımızla yapacak gücümüzün olmadığını bilen bazı arkadaşlarımızın da baskısıyla, “ittifakı” da gerekçe göstererek yolumuzu yapması için devletimize müracaat etmeye karar verdik.
Araklı’da “ülkücü” denince akla gelen birkaç kişiden biriyiz ya; uğrunda iki defa silahlı saldırıya uğradığımız fikrimizin siyasal teşekkülü olan partinin ilçe başkanını alarak belediye başkanına gitmek istedik. Ancak parti başkanı bize zaman ayıramadı.
Artık bir kere karar vermiştik, değişik düşüncelere mensup arkadaşların da desteği ile Araklı Belediye Başkanı’yla görüştük. Bizi Fen işleri müdürüne yönlendirdi. Yanımızda telefonla konuşup, bizim adımızı ve telefonumuzu fen işleri müdürüne, onun telefonunu da ismiyle birlikte bize verdi.
Hiç vakit kaybetmeden hemen ilgili müdüre gidip durumu bir de biz anlattık. Ertesi gün kararlaştırıp yanına müdür yardımcısını da alarak birlikte yolu yerinde inceleyip, tekrar belediyeye döndük.
Karar: yol, iki gün sonra yapılacak. Bu sevinçle tekrar başkana gidip minnet duygularımızı ve teşekkürlerimizi ilettik. İki günü eş dost ziyaretiyle geçirdik ve iki günün bitiminde köyün muhtarıyla sabah saat sekizde, belediyenin iş makinelerinin olduğu yere gittik. İş makinelerini alıp köye çıkacağız.
Ne mi oldu?
Fen İşleri Müdürü ve Müdür Yardımcısı’nın da aramızda bulunduğu bir sırada, kendini muhtar diye tanıtan bir şahıs, iş makinesine binerek, operatöre “hadi gidiyoruz” deyip, iş makinesini alıp gitti.
Şaşkın gözlerle Fen İşleri Müdürü ve Müdür Yardımcısı’na bakarak , “bizim yola gidecektik hani?” diye sorduk. Aldığımız cevap, “Onların bir günlük işleri var, yapsın gelsinler. Yarın size gideriz.”
Olur ya, öncelikleri vardır deyip razı geldik. Ve yarın oldu. Yine iş makinelerinin olduğu yerdeyiz. Yine bekliyoruz. Bu sefer müdür yardımcısı görüldü. “İş makineleri arızalandı, tamire yolladık.”
“Eee! Peki, ne olacak?”
“Yarın gelin!”
Sonra bu “yarın gelin” her gittiğimizde değişik mazeretlerle tekrarlanmaya başladı.
İznimiz bitti ve işimizin gereği Araklı’dan ayrıldık. İki günde bir müdür yardımcısını arayıp, yolun ne zaman yapılacağını sorduk sürekli. Bu sefer “yarın” demiyordu artık, “Elimizdeki iş bitince ilk işimiz o olacak,” diyordu.
Aradan on ay geçti zaman yerel seçimlere geldi dayandı. Ancak bir türlü bizim işimiz belediyenin “ilk işi” olamadı. Ve bize son bir tarih verdi müdür yardımcısı. “Mart ayının ilk haftası sizin yol yapılmış olacak ve ben fotoğrafını çekip sana yollayacağım.”
Bugüne kadar durumu arkadaşlarımız aracılığı ile başkana kaç kere ilettiysek, başkan bizi her seferinde fen işlerine yönlendirdi.
Şimdi Mart ayının üçüncü haftasındayız ve hala yapılan bir yol yok. Bir hafta sonra mahalli idareler seçimi var.
Ben en başından, benim yalnızca bir oyum olduğunu söyledim.
Esas soru şu:
“Araklıda oy kullanacak seçmenlerimizden kaç kişinin, benim anlattığım bu hikâyeye benzeyen hikâyesi var?”