Siyasetin basit ve yalın bir gerçeği vardır: Siyaset halka hizmet için yapılır. Bu nedenle, siyasiler güçlerini halktan alırlar. Türkiye’de kimi siyasi yapıların istikameti ve kaynağı halk değildir.
Tarikat veya cemaatlere ruhunu, aklını, dünya görüşünü ve vicdanını, kısaca insanlığını teslim eden bu mankurt şahsiyetler, sadece ait oldukları karanlık mahfiller için çalışırlar. Bu yapıların tamamının Cumhuriyetle, Atatürk’le ve Türklükle ağır sorun ve travmaları vardır.
Buna rağmen ikiyüzlülükle siyaset yaparak, Atatürkçü ve cumhuriyetçi gibi görünerek, halkı aldatmakta bir beis görmezler. Ama gerçek yüzleri ortaya çıkarıldığında, Atatürk milliyetçiliği ve cumhuriyete karşı saldırganlaşırlar. Çünkü zihinlerinin arka planında, hemen daima, şeyhlerine hizmet ve aidiyet vardır.
Gültekin Uysal, bu karanlık yolun küçük ve zavallı bir yolcusudur.
Henüz özgür ve bağımsız bir düşünce ve kişilik gelişiminin ara yüzünde evrimini tamamlayamamış bir varlık olarak, efendilerinin gözüne bakmaktadır.
Kimlik ve kişiliği bir yana bırakıldığında; Türk siyasi hayatı için asıl sorun, bu kişinin sadece Demokrat Parti gibi, tarihi geçmişi bulunan bir siyasi partinin başında bulunması değildir.
Onun siyaseten adam sanılarak, yuvarlak bir masaya davet edilmesi ve burada bulunmaya devam etmesidir. Artık, affedilemez hatası sonrasında, 6’lı masadaki ortakları onu içine sindirebilecekler midir?
Türkiye, milli kimlik ve hüviyetini Şakirtliğe satan bir siyasetçiyi ilk defa görmüyor. Gültekin son örnek de olmayacak. Ancak, bir mesaj ile terbiye dünyasının karanlığını halka açık eden bu şahsiyet halkta endişe ve kaygıya neden olmuştur.
Affedilemez hatası sonrasında, siyaseten kendi sonunu hazırladığı artık açıkça görünmektedir.
Gültekin, siyasette artık yolun sonundasın…
Yeter artık, seni de göndereceğiz!
YORUMLAR