İşte Bordo Mavi Life Dergisi'nde yayımlanan Diyarbakır'daki o köyün öyküsü...
Şair Ahmet Kutsi Tecer ne güzel anlatmış hiç uğramadığımız o köyü ve o köyden gelen sesleri… Düşündüm de benim de uğramayı unuttuğum bir köy vardı güneyde… Onlar sesleniyorlardı fakat duyduğum halde yıllardır gitmeyi erteliyordum. Artık zamanı gelmişti. Ağustos sıcağını da göze alarak çıktım yola…Ağustos sıcağı göze aldığım şeylerden bir tanesiydi sadece. Diyarbakır’ın Çınar ilçesine bağlı Bağacık Köyü’nde renktaşlarım beni bekliyordu.
Günlerce telefonda konuştuk. Artık altyapı hazırdı. Ağustos’un üzerinden uzun zamangeçince ve ben hikâyeyi erteleyince kendime İstanbul’da, Diyarbakır’ı anımsatacak, beni o anlara döndürecek bir köşe aradım. Beşiktaş’ın Alaybeyi sokağı bu yazı için en uygun yerdi. Beşiktaş Kahvesi’nde Diyarbakır’da kokusu üzerime sinen nargile dumanları arasında kalmayı tercih etmem de yine bundandı. Demhaneyi karşıma aldım. Demhane… Bilenlerle benim aramda sır kalsın. Yazıyla ne alâkası olduğu da yine gizem olsun.
Artık anlatabilirim…
Şehr-i Diyarbekir’e vardığımda sanki üzerime ateş dökülmüşcesine yandığımı hissettim. Ağustos sıcağını göze almıştım tabi ama bu biraz fazla geldi bana. Yanımdaki insanlara baktım. Kimi uzun gömlek hatta çorap giymişti. Onlar için o sıcak ne ifade ediyordu acaba? Zannedersem bir tek ben yanıyordum. Ateş halini bir kenara bırakırsak şehrin havası, insanları yaşamaya tanımaya değerdi. Köye yolculuğa başlamadan önce Trabzonspor’un efsane isimlerinden Şehmuz Suna ile bir araya geldik. Birlikte Bağacık’ta bizleri bekleyen Bordo- Mavili taraftarlarımızla buluşmak için yola çıktık. Yol uzun, merakım fazla…
Yol boyu sağımda gördüğüm her renk, her bitki, her ev, her insan sanki hâlâ hafızamda. En çokta kahverengi memlekete renk veren yeşil yeşil pamuk tarlaları. Hayatımda ilk kez pamuk tarlası gördüm. Heyecanlandım… Gözünüzün alabildiğince tepeler… tepeler… Toprağın her çeşit rengi mevcut. Kısacası her yer aydınlık. Ağaç var ama az, deniz yok ama Dicle çağlıyor sanki…
İlk durağımız Çınar ilçesi oldu. Orada bizleri Bağacık Köyü Trabzonspor Temsilcisi Şehmuz Gündüz ve Bordo-Mavili formalarıyla fanatik Trabzonspor sevdalıları bekliyordu. Hep birlikte sanki bir düğün konvoyu eşliğinde Bağacık’a doğru ilerlemeye başladık. Köye yaklaştığımızda ilk gözüme çarpan Bordo - Mavi renklere boyanmış bir ev oldu. Şehmuz Gündüz Bey’in eviymiş. 120 haneli Bağacık Köyü’nün kahvehanesinde toplanmıştı herkes. Çoluk çocuk, genç yaşlı… Kimi bağda, bahçede işlerini yarı da bırakmış topraklı elleri ile bize ‘Hoşgeldiniz’ dedi. Emekçi insanlar…
Onların yüzünde ilk gördüğüm şey; merak, heyecan ve tebessümdü… Düşünün kaç tane insanın yüzünde aynı şeyi görmüş olabilirim. Benim de heyecanım vardı fakat merakım ve sorularım daha fazlaydı. Farklı bir duygunun içine düşmüş gibi oldum . İnsanın kaç çeşit duygusu olabilir ki? Tadı başka, dili başka, havası başka… Çoğu kürtçe konuşuyordu, onları anlamaya çalışmak ayrıca güzeldi. Güzel bir o kadar da yorucu… Herhalde o gün en çok sorduğum soru; Ne dedi? Olsa gerek… Ne demek istedi? Ne dedi? Aaaa bu ne demek? Bir de ‘Çavani başe’ demeyi öğrendim.
Bağacık, 120 hane 800 nüfuslu bir köy. Ve burada insanlar Trabzonsporlu. Onlar daha görmeden sevmişler Bordo- Mavili takımı. Takımının maçlarını radyodan dinleyerek başarıları ile zafer sarhoşluğu yaşayan bir köy halkı düşünebiliyor musunuz? Bir çoğu Trabzon’a hiç gitmemiş bile belki Diyarbakır’dan öteye geçmemiş olanlar da vardır aralarında. Bu topraklarda, babalar, dedeler, ağabeyler; yengeler, teyzeler, gençler, çocuklar hatta anne karnında doğmayı bekleyenler bile Trabzonspor’lu. Bir de unutmadan burada çocukların hepsi; Şehmuz, Ünal, Hami, Hamdi, Lemi, Hüseyin, Ali Kemal… Bu köyde soyağacı Ali Kemal’in oğlu Hami, Hami’nin oğlu Hüseyin, Hüseyin’in oğlu Şehmuz, Şehmuz’un oğlu Hamdi olarak büyüyor.
Güneyden kuzeye doğru yol alan bu futbol sevdasına daha yakından şahit olmak için Bağacık köy kahvesindeki Diyarbakırlı renktaşlarımızla sohbete başladık. Hepsinin anlatacak onca anısı var. Kazanılan maçların ardından yaşanılan mutluluk, mağlubiyetler sonrası uykusuz geceler… Haksızlıklar karşısında biz duymasakta hep bir ağızdan deniz görmemiş kardeşlerimizin de çığlıkları sesleri yankılanmış Diyarbakır’da. Kahvede çaylarımızı içtik birbirimizi daha yakından tanıdık ve Bordo – Mavi renklere boyalı eğitim alanı olan Bağacık Köyü İlköğretim Okulu’nun bahçesine gittik. Okulumuzun önünde formalarıyla bizleri bekleyen minik kardeşlerimiz de vardı. Başka bir atmosferin ortasındayım artık… Sorgulamaya başlıyorum kendimi; Ben Trabzonspor’u bu kadar seviyor muyum?
AKYAZI’YA DAVET BEKLİYORUZ
Okulumuzun merdivenlerine oturduk ve Bağacık Köyü Trabzonspor Temsilcisi Şehmuz Gündüz ile ortak sevdamızı konuşmaya başladık. Şehmuz Bey, tüm köyün sesi oluyor ve onlar adına da sorularımızı yanıtlıyor.
Şehmuz Bey bize kendinizden bahseder misiniz?
54 yaşındayım. Beşi kız dördü erkek dokuz evladım var. Bağacık Köyü’nde yaşıyorum. Hayatımı çiftçilik yaparak kazanıyorum. Aynı zamanda burada Trabzonspor’un temsilciliğini yapıyorum. Ailecek fanatik Trabzonspor taraftarıyız. Birbirimize olduğu gibi takımımıza da kalpten bağlıyız.
Trabzonspor’a olan bu sevgi nasıl başladı?
Trabzonspor 1973- 1974 yıllarında 1. lig’e yükseldi ve 1984 yılına kadar oldukça başarılı bir grafik çizdi. O zamanlar radyolardan maçları dinleyerek başladı bizim tutkumuz. Bir Karadeniz takımı fırtına gibi esiyordu. O estikçe bizim tâ buralarda tüylerimiz diken diken oluyordu. Zannedersiniz ki o fırtınaya tutuluyoruz… Hiç görmeden, tanımadan, izlemeden bildik ve tanıdık biz bu duyguyu…
120 Haneli bir köyde 800 vatandaşımız yaşıyor. Hepsi mi Trabzonspor’lu? Öyleyse bu sevda tüm köy halkına nasıl yayıldı?
Bizim takımımıza olan tutkumuz nesilden nesile aktarılarak ilerledi. Doğan çocuklarımıza ilk Bordo- Mavi renkleri öğrettik. Bu köyde herkes Trabzonsporlu. Tek mutluluğumuz da tek derdimiz de Trabzonspor. Babadan oğula hatta kız çocuklarına işlediğimiz bu sevdamız öldükten sonra bırakacağımız tek mirasımızdır. Bu renkler için canımızı fedâ ederiz.
Merak ediyorum, galip gelinen maçların ardından neler yaşanıyor bu köyde?
Şehrimizi ve köyümüzü gelip gözlerinizle gördünüz. Tutkumuza şahit oldunuz. Bizi buralarda mutlu eden tek şey tuttuğumuz takımdır. Maç günü hafta başından itibaren iple çekilir burada. O günse yapılacak tek şey vardır; toplanıp maç izlemek ve çok uzaklardan takımı desteklemek. Galip gelindiğinde tüm arkadaşlar toplanır kahveye gideriz. Birbirimize çay ısmarlar yenmenin tadını çıkarırız. Ertesi gün köyde kiminle karşılaşırsanız yüzü gülüyordur. Maç varsa bizim için düğün yoktur, eğlence yoktur…
Peki ya mağlubiyetlerde?
Mağlup olduğunda ise evden çıkmayız. Buralarda insan görmeniz zor olur. Ölü bir köy oluyoruz.
Trabzonlular tarafından Bağacık köyü nasıl farkedildi? Sizlerden gelen bir davet oldu mu?
İbrahim Hacıosmanoğlu döneminde bizim farkımıza varıldı. Hacıosmanoğlu Antal’ya da bir otelde konaklarken Diyarbakır’da bir Trabzonspor Köyü olduğunu duymuş. Yöneticileriyle birlikte ziyaretimize geldi. Bir çok konuda yardımcı oldu. Bizi mutlu etti.
Siz gittiniz mi Trabzon’a?
Eski başkanımız burayı ziyaret ettikten sonra Trabzonlu Genç İş Adamları Derneği tarafından bize davet geldi. 50 kişi buradan kalkıp Trabzon’a gittik. Kulübümüzü, stadımızı gördük gezdik. Her şey çok güzeldi. Misafirperverlikleri için tüm Trabzonlulara bir kez daha teşekkür etmek istiyorum. Son üç yıldır da ben her fırsat bulduğumda kulübe ziyarete giderim.
Trabzonspor’un eski futbolcusu Şehmuz Suna’da bizimle birlikte. Şehmuz Hoca’yı takip eder miydiniz? Onun Bordo- Mavili takımda top koşturması sevginize olumlu bir etken oldu mu?
O bizim gururumuzdur. Her zaman öyle oldu. Bizim için o Trabzonspor’lu Şehmuz’dur. Trabzonspor’da bir hemşerimizin top koşturması, başarılara katkı sağlaması elbette tutkumuzu güçlendirdi. Bugün sizinle birlikte buraya gelmesi de bizi ayrıca mutlu etti.
Bizim aracılığımızla, Trabzonspor yönetimine nasıl bir mesaj göndermek istersiniz?
Muharrem Usta’nın yaptığı işleri dikkatle takip ediyoruz. Başkanımıza ve güzel günlerin geleceğine inancımız sonsuz. Onlardan tek isteğimiz Akyazı stadımız açıldığında bizi maça davet etmeleridir. O atmosferde renktaşlarımızla birlikte takımımızı desteklemek istiyoruz.
Babadan oğula nakış nakış işlenen Bordo- Mavili takımın sevgisi bizden çok uzaklarda tâ Diyarbakır’da bir çığ gibi büyümeye devam ediyor. O köy bizim köyümüz, onların sesi bizim sesimiz… Renktaşlarımızı görmek tanımak bir araya gelebilmek… O şehirin havasını solumak, suyundan içmek, taşına toprağına basmak inanın benim için sunulmuş bir armağan gibiydi. Yolum bir daha o diyardan geçer mi bilmiyorum ama içimde özel bir yere saklıyorum o günleri.
Diyarbakır… ‘ Bi heviya hevditine…’
YORUMLAR