Hikayemiz 40 yıl önce bu zamanlarda Anadolu’nun bir kasabasında geçiyor. Bağlı olduğu vilayetin en ücra, en az bilinen kasabası bu. Coğrafi açıdan kendisinden daha dezavantajlı komşu kasabalar vardı ama onlar gurbete çıkıp her alanda başarılı olmuş insanları sayesinde böyle bir sıkıntı çekmiyorlardı.
Böyle bir yerleşim biriminin toplam ekonomik, sosyolojik ve siyasi varlığı da sınırlıdır ve onların sahipleri de bellidir. Aralarına kolay kolay başka bir “ortak” giremez.
Her Anadolu kasabası için söylenebilecek bu genel bilgilerden sonra söz konusu olayın ayrıntılarına geçelim:
Kız kaçırma (!) yüzünden mi?..
Cinayet olduğuna göre bir katil bir de maktul vardır. Tabii bir de ilk bakışta fark edilmeyen faktörler. Yani azmettiriciler... Ondan sonra bu olaydan etkilenenler... Dallanıp budaklanıp bugüne kadar gelen sebep-sonuç bileşenleri...
Maktulün yeğeni kız kaçırmıştır. Zorla değil, gönül rızasıyla. Olaydan birkaç gün sonra töre gereği kızın ailesinden ileri gelen birine gidilir, durum izah edilir. Bu kişi de o gece katil olacak kişidir. Anlatılana göre makul karşılar, bundan sonraki süreçte gereken neyse yapılacağını söyler. Kız tarafında bir öfke veya taşkınlık emaresi görülmemektedir. Dolayısıyla herhangi bir tatsızlığa karşı tedbirli davranmaya da gerek görülmez.
Fakat kasaba o gece ardı ardına patlayan silah sesiyle sarsılır! Üstelik bu olay jandarma karakolunun tam karşısında, 15-20 metre kadar mesafede gerçekleşmiştir. Ne olup bittiğini öğrenmek için olay yerine gelen kasaba halkı gördüğü manzara karşısında hayret ve dehşetten dona kalır. Çünkü bedenine bir şarjör mermi boşaltılarak kanlar içinde bırakılan adam kasabanın en sevilen şahsiyetlerinden biridir! Bu adam bunu hak edecek ne yapmış olabilir? Kimseyle bir problemi olmayan, yaşlı-genç, çoluk-çocuk, akıllı-deli, köylü-esnaf kısaca her kesimden insanla çok rahat ve olumlu diyaloglar kurabilen, herkese az çok iyiliği dokunan, kasabaya birçok alanda değer katmış bir insan.
Ya katil? Başarılı ve muteber bir esnaftır, işleri hızla büyümektedir. Kimseye bir zararı yoktur, hele katil olacak bir kişilik hiç değildir.
Hülâsa; olayın her iki kahramanı da çok uzak olmayan bir gelecekte kasabanın ekonomik, sosyolojik ve siyasi rantına “ortak” olmaya aday kişilerdir.
Bir taşla iki kuş vurulur, çok sevilen maktul ortadan kaldırılır, hızla bir ekonomik güç odağı haline gelmekte olan katil hapse gönderilir, ömrünün sonuna kadar çok sevilen bir kişiyi katletmiş olmanın rahatsızlığıyla yaşar.
Bu kadar komik ve saçma bir gerekçeyle böyle bir cinayetin işlenmiş olması akıllara zarardır. O halde olayın biraz daha derinliklerine inmek gereklidir.
Kurban gerçekten kolay lokma mıydı?
Cinayete kurban giden kişi, kasabanın “ileri gelen” güç odaklarından birine mensup olsaydı katil tetiğe bu kadar kolay asılabilir miydi? Cevap “Kesinlikle hayır” olacaktır. Çünkü maktul ne kadar sayılıyor ve seviliyor olursa olsun köylü-esnaf bir vatandaşın oğludur, köylerinde tek bir haneleri vardır. Dolayısıyla “kolay lokma” olarak görülmüştür. Amma ve lakin, çok önemli bir ayrıntı gözden kaçmıştır:
“Kolay lokma”nın zamanında başka bir bölgede, muhacirlik zamanı göç etmiş ve orada yerleşmiş olan hayli kalabalık bir akraba grubu yaşamaktadır. Kendi adlarıyla anılan mahalleleri bile vardır, orada kimse onlara yan gözle bakamamaktadır, bakmaya kalkanı da anasından doğduğuna pişman etmektedirler.
İşte bu akrabalar, geride bıraktıkları köylerindeki tek hanenin bir ferdine “kolay lokma” muamelesi yapılmasından ciddi anlamda rahatsızlık duymuşlar, cenaze sonrası maktulün acılı babasına (kendisine her türlü garanti verilerek) “intikam” teklifinde bulunup onayını istemişlerdir. Yalnız bu öyle böyle bir intikam değildir, hayata geçirildiği takdirde çok ciddi olaylar yaşanacaktır. Daha fazla ayrıntıya girmeyelim.
Acılı baba bu teklife onay vermez. Akrabalar da 40 yıl sonra bile hâlâ yaşamakta oldukları can sıkıntısıyla geri dönerler. Böylelikle çok daha vahim sonuçlar doğuracak bir süreç, acılı babanın feraseti sayesinde o noktada sonuçlanmış olur.. Bir taşla iki kuş vurup rantlarına “ortak” tehlikesini bertaraf etmiş olan kesimler bunun farkında olmuşlar mıdır bilinmez.
Olayın etkileri...
Cinayet kasaba halkı üzerinde derin etkiler bırakmıştır. Kasabaya kendi branşında değer katabilmek için gecesi gündüzüne karışan, ailesini ve esas işini ihmal eden, herkesin sevgi ve saygısını kazanmış (üstelik birkaç yıl önce büyük şehire taşınma kararı aldığı halde vazgeçen) bir adam bunun ödülünü çarşının ortasında bir şarjör mermi yiyerek almıştır. Böyle bir ortamda kim artık “Memleketime hizmet edeceğim” diye bir adım ileri çıkmaya cesaret edebilir?
Kasaba, ondan sonra daha uzun yıllar “adam” yetiştirememiş, komşu kasabaların valileri, iş adamları, akademisyenleri ülkenin en önemli noktalarında cirit atarken olan biteni uzaktan seyretmek zorunda kalmıştır. Taa 2010’lu yıllardan sonra ağırlıklı olarak gurbette yetişmiş mensupları sayesinde yeni yeni hamleler yapmaya başlamıştır.
Sonuç olarak...
Şimdi bu hikâyeyi niye anlattık? Amacımız yarım kalmış bir hesaplaşmayı tamamına erdirmek, acıları tazelemek, kin ve nefreti körüklemek yoluyla düşmanlık üretmek değil. Zaten kurbanın yakınları acıları hiçbir zaman bayatlamamakta, yaraları sürekli kanamakta olmasına rağmen kin ve kan gütmediler.
İstiyoruz ki, bu acı olay, küçük hesaplar peşinde koşmanın ne kadar ağır ve vahim sonuçlar doğurduğu ya da doğurabileceği hakkında bir ibret vesikası olsun. Kötü sonuçlar doğurdu, çok daha kötüsü olabilirdi.
Hikayenin geçtiği kasabanın neresi olduğunun bir önemi yoktur. Çünkü cahilliğin, dar kafalılığın, aç gözlülüğün ve benzeri özelliklerin olduğu her yerde vuku bulmuş olabilir. Eminiz ki pek çok yerde benzeri hadiseler yaşanmıştır.