Yazarken müzik dinlerim çoğu zaman.
O an ki ruh halime göre şekillenir müziğin türü...
Bazen bağlamanın teline dokunan mızrap, yüreğimi titretir.
Ama kanunu da, kemanı da, neyi de ayrı severim.
Arada piyano dinlediğim bile olur...
Piyano dedim de...
“Chopin”in “İlkbahar Valsi”yok mu?
Beni farklı etkiler;
Her dinlediğimde...
İlkbaharda suların, bitkilerin köklerinden yapraklarına, tomurcuklarına doğru yürüdüğü gibi umutlarım yürür ruhumun derinliklerine doğru her dinlediğimde.
Aslında ben, Sonbahar çocuğuyum.
Ama Nisan’ı sevdim hep.
Yapraklar sararırmış doğduğum ayda,
Hiç umursamadım.
Ben, çiçeklerin tomurcuklarını yararak, özgürlüğe kanat açmasını sevdim.
Doğduğum ay gibi sona yaklaşan ruh halim hiç olmadı.
Hep umutlarım oldu gelecekle ilgili.
Hep uzak ufuklara kurdum hayallerimi…
En iyi, en güzel, en renkli umutlar yeşerttim yüreğimde…
Nisan’ın doğayı yeşerttiği gibi.
Bazen dünyayı kurtarmaya soyundum.
Bazen adalet dağıtmaya…
Gücümün hesabını yapmadan…
Okulun en güzel kızını sevdim...
“O da beni sever mi?” korkusu yaşamadan.
“İnsanlık ikincileri hatırlamaz” sözünün etkisiyle hep birinciliği hedefledim.
Hiç ikinci olmaktan hoşlanmadım.
Sevdiklerim de oldu sevenlerim de…
Sevmeyenlerim de olmuştur elbet…
Başardıklarım da oldu başaramadıklarım da…
Ama hiç vazgeçmedim,
İlkbahar’ı sevmekten, İlkbahar’ı özlemekten…
YORUMLAR