"Aydınların Aydınlatamadığı Halkı, Soytarılar Aldatır."
Cemil Meriç, (1916-1987)
24. Dönem Türkiye Büyük Millet Meclisi üyelerinin seçilmesi için 12 Haziran 2011'de yapılan genel seçimler, 34 yıldan sonra Türkiye'nin "erken" yapılmayan ilk genel seçimi olur.
2011 genel seçimlerine uzanan süreçte Türkiye’de önemli gelişmeler yaşanır. Başörtüsü serbestliği, Ergenekon davası, Mavi Marmara, 2010 referandumu ve AKP’nin kapatılması için açılan dava, Türkiye siyasetine damgasını vurur.
AKP bu seçimle, “çıraklık dönemi” dedikleri birinci dönemi ve “kalfalık dönemi” dedikleri ikinci dönemi geride bırakıp çalkantılarla dolu “ustalık dönemi” dedikleri üçüncü dönemi başlatmıştır.
18 Kasım 2002’de kurulan 58. Hükümetle başlayan dönemde, AKP ile birlikte kendilerini “Hizmet Hareketi” diye tanımlayan “Gülen Cemaati” de iktidar olmuştur. Bu cemaat bağlılarının, özellikle bürokraside, yargıda, orduda ve emniyette etkinliklerini iyice arttırdığı görülür. Neredeyse bütün kurumlarda artık onlar vardır.
Devletteki bu kadrolaşma özellikle 2007 seçimlerinden sonra hız kazanır. Hükümetin de desteği ile bu Cemaatin, kadrolaşmasının önünü açan pek çok gelişme yaşanır. Kuşkusuz bunlardan en kritik olanı Ergenekon ve Balyoz operasyonlarıdır.
Haziran 2007’de, boş bir gecekondunun çatısında bulunan silahlar ve bombalar, yıllarca sürecek ve pek çok gazeteci, asker ve akademisyenin “Ergenekon” adlı bir örgüt kurmak ve askeri darbe planları yapmak suçlamasıyla yargılanacağı davaların başlangıç noktası olur. Bu operasyonlarla tutuklanan üst düzey askerlerden boşalan kadrolara cemaatin bağlıları olan askerler atanır.
Başörtüsü yasağı bu dönemde hâlâ önemli bir gündem maddesidir. Üniversitelerde başörtüsüne serbestlik getirilmesine ilişkin anayasa değişikliği teklifi Şubat 2008’de Meclis’te kabul edilir.
Başörtüsü kararının üzerinden bir ay geçmemiştir ki Mart 2008’de AKP’ye, “laikliğe aykırı fiillerin odağı” hâline geldiği iddiasıyla kapatma davası açılır. Dava Temmuz 2008’in sonunda karara bağlanır. AKP’nin kapatılması bir oy çokluğu ile reddedilir. Ancak 2008 yılında aldığı devlet yardımı miktarının yarısından yoksun bırakılmasına karar verilir.
2010 yılında Türkiye’nin yakın tarihine geçecek iki önemli kırılma noktası yaşanır.
31 Mayıs 2010’da İnsani Yardım Vakfı ve Özgür Gazze Hareketi’nin organize ettiği Gazze’ye yardım taşıyan Mavi Marmara gemisinde 10 yolcu, İsrail savunma kuvvetleri tarafından öldürülür. Saldırı, İsrail ve Türkiye ilişkilerini kopma noktasına getirir. Ancak İsrail’in on vatandaşımızı öldürdüğü bu eylemi karşılıksız kalır.
Mavi Marmara’dan yaklaşık üç ay sonra, Türkiye için simgesel bir tarih olan 12 Eylül’de, yirmi altı maddelik anayasa değişikliği teklifi halk oylamasına sunulur. Anayasa değişikliği teklifinde, 12 Eylül darbesinin sorumlularının yargılanmasını engelleyen “geçici 15. maddenin” kaldırılması, Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru yapılması, Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’nun yapısı gibi maddelerin değişiklikleri yer alır.
Anayasa değişikliği halk oylamasında, CHP ve MHP “Hayır” cephesinde, AKP, BBP, Saadet Partisi ise “Evet” cephesinde yer alır. Bir de bu oylamada, adları “Yetmez, ama Evet”çi olarak anılan liberal solcular vardır. Kendilerini ülkenin aydınları diye tanımlayan bu gurup da AKP’liler ile birlikte Anayasa değişikliğine “Evet” derler. Halk oylamasının sonunda Anayasa değişiklikleri %58’lik “evet” oyuyla kabul edilir.
2011 seçimleri öncesinde CHP, fırtınalı bir dönemden geçer ve çalkantılı bu dönemde partide yeni bir sayfa açılır. 2010’da özel hayatına dair bir video kasetinin medyaya sızdırılması sonrası genel başkanlıktan istifa eden Deniz Baykal’ın yerine, Kemal Kılıçdaroğlu genel başkan olur.
Kılıçdaroğlu’nun genel başkan olmasıyla parti içinde sosyal demokratlaşma eğilimi güçlenir. Tanıl Bora’ya göre, “Bu dönemde CHP ulusalcı hattan uzaklaşarak sol-demokratik pozitif bir dile yönelir. Özellikle Kürt sorununda Baykal döneminin ‘bölücülüğe destek’ diyerek karşı çıktığı ‘barış süreci’ politikasından partiyi uzaklaştıran Kılıçdaroğlu, daha esnek bir yol izler.”
Devlet Bahçeli, bu dönemde muhalefet cephesindedir. Yönetimi yenilenen MHP’nin sivil-demokratik çizgiyi güçlendirmeye yönelik faaliyetleri, kamuoyundan destek görür.
Ancak MHP için yolunda giden işler, seçimlere çok az bir süre kala örgütlü olduğu anlaşılan bir yapı tarafından sekteye uğratılır. 2011 seçimleri öncesi Bahçeli’nin A takımından bazı MHP’lilerin de özel hayatına dair video görüntüleri medyaya sızdırılır. Bunun üzerine seçimlerin öncesinde MHP’de istifalar birbirini izler. Bahçeli, vatandaş gözünde destek gören politikaları üreten kurmaylarının büyük kısmını kaybeder.
Bu olayın şokunu üzerinden henüz atamamış MHP’ye, daha önceleri açıktan desteğini ilan etmemiş farklı kesimlerden destek gelir. 2011 seçimleri öncesi Nakşibendi İskenderpaşa Cemaatinin şeyhi Nureddin Coşan, müritlerine MHP’ye oy vermeleri çağrısında bulunur.
Burada gelişmelerin daha fazla detayına inmeden Ana konumuz olan MHP ve Bahçeli’ye geri dönelim. Ancak, neredeyse bütün siyasi analistler, MHP’ye yapılan kaset operasyonunun arkasında Fetullahçı cemaatin olduğu konusunda hemfikirken; başka bir cemaat olan Nakşibendi İskenderpaşa Cemaatinin şeyhi Nureddin Coşan’ın, MHP’ye oy verilmesi çağrısında bulunmasının altındaki gerçeği de sorgulamadan geçmeyelim.
Bu atmosferde gidilen 2011 genel seçimlerinde AK Parti oyların %49,83 ile 327 milletvekili, CHP, %25,98 ile 135 milletvekili, MHP %13,01 ile 53 milletvekili ve bağımsızlar da %6.57 ile 35 milletvekilliği elde eder.
Devam edecek…
YORUMLAR