SANA BEN HAYALLER DÜŞLER BÜYÜTTÜM… (18)
Ertuğrul Özgün

Ertuğrul Özgün

MEMLEKET İŞLERİ

SANA BEN HAYALLER DÜŞLER BÜYÜTTÜM… (18)

02 Aralık 2024 - 07:40

"Aydınların Aydınlatamadığı Halkı, Soytarılar Aldatır."
Cemil Meriç, (1916-1987)                          
12 Haziran 2011 genel seçimlerinden sonra toplumda geniş yankı bulan olaylardan biri de 17-25 Aralık soruşturmaları olarak kabul edilir.
“17-25 Aralık Yolsuzluk ve Rüşvet Operasyonu” veya “2013 Türkiye Yolsuzluk Skandalı,” olarak da bilinen bu soruşturmalar, Türkiye gündemine bomba gibi düşer.
2013-2014 yıllarında yürütülen ve bazı kamu kurum ve kuruluşları ile aralarında dört bakanın da yer aldığı, kamu görevlilerinin görevi kötüye kullanma ve rüşvet ile suçlandığı soruşturmalar kapsamında, 17 Aralık 2013 sabahı, Cumhuriyet Savcısı Celal Kara ve Mehmet Yüzgeç'in talimatıyla, birçok kişinin gözaltına alındığı büyük bir operasyon başlatılır.
O dönemdeki İçişleri Bakanı Muammer Güler'in oğlu Barış Güler, Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan'ın oğlu Salih Kaan Çağlayan, Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar'ın oğlu Abdullah Oğuz Bayraktar, Halkbank Genel Müdürü Süleyman Aslan, işadamları Ali Ağaoğlu, Rıza Sarraf ve Fatih Belediye Başkanı Mustafa Demir'in de aralarında yer aldığı 89 kişi gözaltına alınır.
Dönemin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan, başlatılan soruşturmayı hükümeti ve ekonomiyi hedef alan siyasi bir operasyon olarak yorumlar. Operasyonun Gülen Cemaati tarafından yürütüldüğü belirtir.
Erdoğan’ın bu açıklaması üzerine, Erdoğandahilaralarında bazı bakanlar ve birçok hükümet yetkilisine, bürokrata ve iş adamına ait olduğu iddia edilen ses kayıtları internet ortamında yayınlanır.
Operasyonlar ardından Egemen Bağış, Avrupa Birliği Bakanlığı görevinden alınır. İçişleri Bakanı Muammer Güler, Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan, Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar ise bakanlık görevlerinden istifa ederler.
25 Aralık'ta bu kez başka bir operasyon başlatılır.
Savcı Muammer Akkaş tarafından yürütülen soruşturmada 96 kişiye yöneltilen suçlamalar arasında “suç işlemek amacıyla örgüt kurmak ve yönetmek, ihaleye fesat karıştırmak ve rüşvet” bulunmaktadır.
Savcı Akkaş, birçok iş adamının da aralarında bulunduğu 41 kişilik gözaltı listesi hazırlar, mahkemeden bazı iş adamlarının malvarlığına el koyma kararı çıkartır, Başbakan Erdoğan'ın oğlu Bilal Erdoğan için de şüpheli sıfatıyla ifadeye çağrı evrakı hazırlar. Ancak Emniyet, Savcı'nın talimatlarını yerine getirmez.
17 Aralık'tan sonra soruşturmayı yürüten savcılar ve aralarında operasyonu gerçekleştiren emniyet yetkililerinin görev yerleri değiştirilir.
HSYK Başmüfettişi Ömer Kara, 17 Aralık operasyonuyla ilgili hazırladığı soruşturma raporunda, Zekeriya Öz, Celal Kara ve Mehmet Yüzgeç'in meslekten ihracını talep eder.
Hükümet, kamuoyunda yoğun tartışmalara neden olan bir sürecin ardından HSYK'nın yapısında değişiklik öngören bir yasa çıkartır.
Düzenlemeyle HSYK bünyesinde Adalet Bakanı'na hâkim, savcı ve adalet müfettişlerinin atanması ile disiplin soruşturmaları gibi birçok konuda geniş yetkiler verilir.
17-25 Aralık soruşturmalarının Gülen Cemaatinin devleti ele geçirmesine yönelik bir operasyon olduğu ilan edilir.
İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı, yaklaşık 11 ay süren incelemenin ardından, 17 Ekim 2014'te dosyayla ilgili takipsizlik kararı verir.
Savcılar, “25 Aralık soruşturmasının hukuki bir soruşturma görünümü altında Türkiye Cumhuriyeti hükümetini cebren ortadan kaldırmaya ve engellemeye yönelik bir teşebbüs” olduğunu belirtir...
Ana hatlarıyla anlatmaya çalıştığımız bu soruşturmalarla ilgili daha geniş bilgileri konuyu merak edenlere bırakarak, biz bütün bu gelişmeler karşısında MHP ve Devlet Bahçeli’nin, 17-25 Aralık soruşturmaları ile ilgili tavrına ve tepkisine bakalım.
22 Ocak 2015 günü Devlet Bahçeli, “Dört Eski Bakan Hakkında Yapılan Yüce Divan Oylaması” sonrası yaptığı yazılı açıklamasında şunları söyler:
“…17-25 Aralık 2013 tarihindeki hukuki süreçler kapsamında, yakayı ele veren, foyası ortaya çıkan AKP’li dört eski bakanla ilgili TBMM Genel Kurulu’nda 20 Ocak 2015 tarihinde başlayan Yüce Divan oylaması dün sabaha karşı sonuçlanmıştır.
Yakın tarihin en ağır, en vahim, en korkunç rüşvet ve yolsuzluk iddialarına adı karışan malum şahıslar iradeleri haczedilmiş, baskı ve şantaj altında kalmış AKP’li milletvekilleri tarafından kurtarılmıştır.
Dört eski bakan temize çıkmamış, üzerlerinde atılı duran pek çok ithamlardan arınmamış, buna karşılık dürüstlük ve namuslu olmak yeniden ağır bir hasar almıştır.
Rüşvete onay verenler onca rezilliğe geçer not vermişlerdir.
Hırsızlığı savunmak için el kaldıranlar, soygunu selamlamak amacıyla el sallayanlar demokrasiyi baltalamış, milli ve manevi değerleri temelinden dinamitlemişlerdir.
AKP’yle beraber bir yanda ahlak sahneden çekilirken, diğer yanda arsızlık ön almış, alacakaranlık zihniyet arayı açarak öne geçmiştir.
Türk milleti belgeli, delilli ve her yönüyle somut olan rüşvet ve yolsuzluk iddialarını ve taraflarını Yüce Divan’a göndermeyip suça ortak olan AKP’yi ibret, esef ve teessüfle izlemiştir.
Artık 17-25 Aralık mızrağı çuvala sığmamaktadır.
Bunca tahribattan sonra, TBMM’de tehdit ve baskı mekanizmasıyla Yüce Divan’a gönderilmeyen eski bakanların ve 17-25 Aralığın saraya saklanan failinin hesap vermesi kaçınılmaz bir zarurettir.
Tüyü bitmemiş yetimin hakkını gasp edenler, garibin gurebanın, fakirin fukaranın alın terini çalanlar fazla umutlanmamalıdır.
Gün gelecek 17-25 Aralık’ta suçüstü basılanların başı öne eğilecek, yasa ve ahlak dışı tüm iş ve ilişkiler mahkeme önüne çıkarılacaktır…”
Devam edecek…
 

YORUMLAR