SANA BEN HAYALLER DÜŞLER BÜYÜTTÜM… (2)
  • Reklam
Ertuğrul Özgün

Ertuğrul Özgün

MEMLEKET İŞLERİ

SANA BEN HAYALLER DÜŞLER BÜYÜTTÜM… (2)

14 Temmuz 2024 - 11:10

"Aydınların Aydınlatamadığı Halkı, Soytarılar Aldatır."
Cemil Meriç, (1916-1987)

Sonra ne mi oldu?

Toplumun yoksulluk ve yolsuzluktan kurtulmak için çıkar yol aradığı böyle bir dönemde, 18 Mayıs 1997 günü toplanan büyük kurultayda ilkler yaşanmıştı. Milliyetçi Hareket Partisi tarihinde ilk kez, genel başkanlık için beklenenden fazla sayıda kişi aday olmuş, ilk kez adayların, düşüncelerini ve neden aday olduklarını açıklayarak delegelerden oy istedikleri demokratik bir yarış havasında başlamıştı kongre.

Ancak birinci turda genel başkan seçilebilecek yeterli çoğunluğu hiçbir aday sağlayamayınca seçim ikinci tura kaldı. İkinci tur öncesi, Türkeş ve Bahçeli dışındaki diğer adayların, Bahçeli lehine adaylıktan çekilmesiyle ülkücüler arasında çıkan kavga sonrasında, kongre 6 Temmuz 1997 tarihine ertelendi.

6 Temmuz tarihinde Türkeş ile Bahçeli arasında yapılan tercih yarışında Bahçeli 1193 delegeden 697 oy alarak yeni genel başkan seçildi. Türkeş 487 oy alarak Bahçeli’nin arkasında kaldı.

Burada, kongre sonrasında Türkeş’in, MHP'den ayrıldığını, 1998 yılında Aydınlık Türkiye Partisi (ATP) adıyla yeni bir parti kurduğunu, bu yeni partiyi de Alpaslan Türkeş Partisi diye reklam ettiğini belirterek bu süreci bitirelim.

MHP genel başkanlığına seçilen Devlet Bahçeli, 1967 yılında Ankara İktisadi ve Ticari İlimler Akademisinde öğrenci iken, Ülkü Ocağı kurucusu ve yöneticisi olarak görev almıştır. 1970-1971 yıllarında Türkiye Milli Talebe Federasyonu Genel Sekreterliği görevini yapmış olan Devlet Bahçeli, bir yandan aktif olarak Ülkücü Hareket'te yer alırken, diğer yandan da ilmi alandaki çalışmalarını devam ettirmiştir.

1972 yılından itibaren Ankara İktisadi ve Ticari İlimler akademisi ve bağlı Yüksek Okullarda İktisat Bölümü asistanı olarak görev alan Bahçeli, yine 1970'li yıllarda Ülkücü Maliyeciler ve İktisatçılar Derneği'nin (ÜMİD-BİR) kurucularından, Üniversite Akademi ve Yüksekokullar Asistanları Derneği'nin (ÜNAY) kurucularından ve Genel Başkanlarındandır.

İyi derecede İngilizce bilen Devlet Bahçeli, Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü'nde İktisat Doktorası yapmış, aynı üniversitenin İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi İktisat Politikası Ana Bilim Dalı'nda 1987 yılına kadar öğretim üyeliği görevini sürdürmüştür.

Bahçeli, Türkeş tarafından MÇP’ye davet edilmesinden sonra, hem MÇP, hem de MHP'nin yönetim kadrolarında, çeşitli zamanlarda Genel Sekreterlik, Genel Başkan Yardımcılığı, Merkez Yürütme Kurulu Üyeliği, Merkez Karar Kurulu Üyeliği ve Genel Başkan Baş Danışmanlığı görevlerinde bulunmuştur.

Bu süreç içerisinde kesintisiz olarak partideki yönetim görevlerini sürdüren Devlet Bahçeli, 6 Temmuz 1997 tarihli 5'nci Olağanüstü Kongre sonrasında MHP Genel Başkanı görevini üstlenmiştir.

Elbette bu yönetim görevlerinde bulunan Devlet Bahçeli gibi birçok ülkücü lider vardır ve bu liderlerden bazıları kongrede genel başkanlığa aday olarak Bahçeli’ye rakip olmuştur. Ancak bütün bu adayların arasından Bahçeli’nin, MHP genel başkanlığına seçilmesi genel olarak hem ülkücü camiada hem de siyaset çevrelerinde olumlu karşılık bulmuştur.

Kongreden yaklaşık iki yıl sonra, TBBM 21. dönem milletvekillerinin belirlendiği, 18 Nisan 1999 tarihinde Türkiye’de genel seçimler yapıldı. Yüzde 10'luk seçim barajını aşan 5 siyasi partiden; Demokratik Sol Parti 136, Milliyetçi Hareket Partisi 129, Fazilet Partisi 111, Anavatan Partisi 86 ve Doğru Yol Partisi 85 milletvekilliği kazandı.

Hükümet kuracak çoğunluğu hiçbir parti kazanamadığı için ülkeyi yeniden koalisyon hükümetleri yönetecekti. MHP’nin yüzde 18 gibi yüksek bir oy alarak ikinci parti olması ülke yönetiminde kilit parti olmasına yol açmıştı.

Bu sonuçlardan sonra Bahçeli üç şey yapabilirdi…

1 - Mevcut siyasal partilerden hiç biri ile ülkeyi yönetmek konusunda fikir birliğimiz yoktur. Milletimiz MHP’ye birinci parti yetkisi vermemiştir. Bugüne kadar ülke yönetiminde bulunan siyasi partilerin ülkede oluşturduğu olumsuzluklar onların uyguladıkları ve MHP’nin tasvip etmediği politikalardan meydana gelmişti. Bu ortamı oluşturan siyasi partilerle ortak yanımız yoktur,” şeklinde bir beyanla, mevcut partilerle koalisyon hükümetlerinde görev almayacaklarını ilan edebilir, ana muhalefet görevimizi hakkıyla yaparak milletimizden tek başımıza iktidar yetkisini isteyeceğiz, diyebilirdi. Elbette “sorumluluktan kaçıyorsunuz,” suçlamalarıyla MHP yıpratılacak ama birbirleriyle sürekli kavga eden diğer partilerin kuracağı hükümetler uzun ömürlü olamayacağından erken seçimin yolu açılabilirdi.

2 - Milletin birinci parti yaptığı DSP ve oy oranını yükselterek ikinci parti yaptığı MHP’nin meclisteki toplam milletvekili sayısının, güvenoyu alabilecek çoğunluğu yoktu. Dolayısıyla başka bir siyasal partinin desteğiyle, DSP ve MHP’nin, ana omurgasını oluşturduğu üçlü bir koalisyon hükümetinde yer alabilirdi.  Üstelik böyle bir hükümetin kurulması memleket açısından faydalı olacağının gerekçeleri de vardı. Bu birliktelik seksen öncesinden gelen ideolojik kavgaların törpülenmesine katkı sağlayabilirdi. Milletin öne çıkardığı iki partinin koalisyonu aynı zamanda millet iradesine olan saygıyı da göstermiş olurdu.

3 - Hükümet alternatifleri konuşulduğu bu arada, Fazilet Partisi tarafından, MHP’ye samimi oldukları tartışılacak bir teklif sunuldu. Merkez sağ, İslamcı ve milliyetçi Partiler bir araya gelerek, başbakanlığın MHP’ye verilmesiyle MHP + DYP + ANAP + FP’nden oluşan MHP önderliğinde güçlü bir hükümet kurulabilirdi. Bahçeli bu teklifi hiç tartışmaya açmadan direk reddetti. Bu ihtimal, bence de en zayıf olanıydı ve iki olumsuz yanı vardı. Birincisi ülkenin birinci partisi olarak seçimlerden çıkmış DSP’yi devre dışında bırakarak, muhalefete düşürmek istikrarı çok ağır bir şekilde bozardı. İkincisi ise MHP o günkü yapısıyla başbakanlığı üstlenecek donanımda değildi. Üstelik ANAP ve DYP arasında süregelen merkez sağ seçmeni sahiplenme kavgası nerdeyse kan davasına dönüşmüştü.

MHP’nin böyle bir koalisyonda, siyasette yıpranmış ama aynı zamanda da ustalaşmış diğer partilerin oyuncağı olma ihtimali çok yüksekti. Bahçeli’nin bu ihtimali hiç düşünmeden reddetmesi, kanımca doğru ve gerçekçi bir yaklaşımdı.

Bahçeli ikinci ihtimali tercih etti. Güvenoyu alabilmek için sayısal çoğunluğa ulaşamadıkları için merkez sağda bir başka partinin desteğini alarak DSP + MHP koalisyonunu kurmak fikrini benimsedi. Koalisyona alınacak diğer parti ise 28 Şubat muhtırasında darbe yiyen FB ve DYP olmamalıydı. Böylece DSP+MHP+ANAP ortaklığı ile Bülent Ecevit başbakanlığında yeni bir hükümet kurulması görüşmeleri tamamlandı.

Tam anlaşma sağlandı dediğimiz sırada beklenmedik bir şey oldu…

 Devam edecek…

YORUMLAR