"Aydınların Aydınlatamadığı Halkı, Soytarılar Aldatır."
Cemil Meriç, (1916-1987)
Demiştik ya, “15 Temmuz darbe girişiminin bir de göremediğimiz yüzü var,” diye. Evet, büyük çoğunluğun olduğu gibi bizim de göremediğimiz, anlamakta zorlandığımız ve zihnimizi karıştıran ama cevabını bulamadığımız sorular var göremediğimiz bu yüzünde.
Bu bölümde, elimizde somut veriler olmasa da o gece kalkışmanın seyrini değiştiren birkaç olayı sorgulayarak kısa bir beyin fırtınası yapacağız.
Sorularımıza cevap ararken önümüzdeki iki seçenekten birini tercih edeceğiz.
Ya resmi açıklamalara inanıp o açıklamaları kabulleneceğiz ya da o gece yaşanan olayları birbirine neden sonuç ilişkisi ile bağlayıp kanaat geliştireceğiz. Biz ikinci yöntemi uygulayacağız. Yani sorular sorup cevapları irdeleyeceğiz.
Mesela o gece Cumhurbaşkanımız Sayın Erdoğan’ın, canlı yayınla CNN TÜRK televizyonuna bağlandığı ana kadar, nerede olduğunu, kalkışma öncesi ve sonrasında başka kimlerin devrede olduğunu ve kimlerle ne tür diyaloglar yaşandığını bilemiyoruz.
Aynı şekilde Genel Kurmay Başkanı Hulusi Akar’ın, daha sonra ortaya çıkan karargâhtan çıkarken kaydedilmiş görüntülerinin dışında, iddiaya göre esaretten kurtarıldığı saate kadar, hangi şartlarda ve nerede olduğunu da bilemiyoruz.
Dedik ya, “göremediğimiz gibi anlamakta zorlandığımız, cevabını bulamadığımız için de zihnimizi karıştıran sorular da var,” diye. Şimdi birisini paylaşalım.
O gece, Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan ile 1'inci Ordu Komutanı Orgeneral Ümit Dündar arasında bir telefon görüşmesi olduğu ileri sürülür.
Telefon görüşmesinde Dündar, Cumhurbaşkanı Erdoğan’a, “Sayın Cumhurbaşkanım siz meşru Cumhurbaşkanısınız. Size bağlıyım. Ankara’ya gitmeyin. İstanbul’a gelin, ben sizin güvenliğinizi sağlarım,” dediği; komutanın davetine Erdoğan’ın, “Size nasıl güveneyim?” diye cevap verdiği, bunun üzerine Orgeneral Dündar'ın, “Beni MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli'ye sorun…” diye cevap verdiği iddia edilir. Ancak ileri sürülen bu görüşme ile ilgili çıkan haberler, bir sonraki gün bizzat Sayın Bahçeli tarafından yalanlanır.
Bu iddia zihinlerde öyle yer etmiştir ki iddia edilen telefon görüşmesi, Fethullahçı Terör Örgütü'nün (FETÖ) 15 Temmuz Meclis Araştırma Komisyonu’nda da Ümit Dündar’a sorulur. Dündar da verdiği ifadede, "15 Temmuz gecesi Sayın Cumhurbaşkanı, Sayın Başbakan da dahil hiçbir bakanla da görüşmem olmadı. 'Bahçeli'ye beni sorun' diye bir beyanım olmadı.” sözleriyle bu iddiayı reddeder.
Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı saat 04.00'te darbe girişiminde bulunan terör örgütü FETÖ/PDY ile irtibatlı olduğu iddiasıyla, 541 ilk derece idari yargı, 2 bin 204 adli yargı hakim ve savcı hakkında da silahlı terör örgütüne üye olmak suçundan soruşturma başlatıldığını belirtir. Aynı soruşturma ile “Yurtta Sulh Komitesi" mensubu general, amiral, subay, astsubay, er ve erbaşlardan oluşan yaklaşık dört bin kişi hakkında gözaltı kararı verir.
“Binlerce devlet görevlisinin FETÖ/PDY ile irtibatlı olduğu daha önceden adli merciler tarafından biliniyor muydu?” sorusuna da cevap bulamadık…
Farklı bakış açılarından çoğaltarak sürdürebileceğimiz, ancak resmi açıklamaların dışında cevap alamayacağımız bu tür soruları burada noktalayalım.
Resmi açıklamaları yeterli bulan ama yine de zihninde soru işareti kalanların da bir derin devlet(!) hikâyesi ile hem ruhlarını hem zihinlerini rahatlatarak konuyu bağlayalım.
“İddia edilir ki, Türkiye devleti Selçuklulardan bu yana devamlılığını sağlamakla görevli ‘Aksakallılar’ diye derin bir yapı tarafından kontrol edilmektedir. Devletin devamlılığı ne zaman tehlikeye düşerse bu yapı derhal devreye girer. Ürettiği politikalarla devletin devamlılığını sağlayacak kararlar alır. Sonra yine bu yapının organize ettiği “Milli Mukavemet Güçleri” vasıtasıyla kararlar uygulanır. Bu yapı tamamen Türk’tür ve Oğuzların Kayı Boyu’ndan gelmektedir. Selçuklu ‘nün kuruluşunda da, Osmanlı’nın kuruluşunda da, Fetret Devri’nde de, Türkiye Cumhuriyetinin kuruluşunda da hep bu yapı etkili olmuştur. Bizim sosyal hayatta farklı yanlarıyla tanıdığımız bazı kişiler de bu yapının birer parçasıdır.
İşte bu yapı, 15 Temmuz’da, Türkiye Devleti’nin, yabancı istihbarat servisleriyle işbirliği kurmuş bir cemaat(FETÖ) tarafından ele geçirilmek üzere olduğunu görmüş ve milli güçleri harekete geçirmiştir. Yoksa sağcısı, solcusu, farklı düşüncede bütün bir toplum kalkışmanın daha ilk saatlerinde nasıl sokaklara dökülür?”
Derin (!) hikâyelerle zihni rahata kavuşamayanlar olan bizler, içinde kaybolacağımız efsanelerinin, karanlık derinliklerinde boğulmadan, yeniden ayakları yere basan analitik düşünme yöntemimize geri dönerek, veriler üzerinden düşüncelerimizi toparlayalım.
Biliyoruz ki Maslov’un ihtiyaçlar hiyerarşisi piramidindeki, temel ihtiyaçların başında Fizyolojik İhtiyaçlar ve Güvenlik İhtiyacı gelmektedir. İnsan hayatının olmazsa olmazı bu kural, devletler için de geçerlidir. Eğer devletin varlığı ve devamlılığı tehlikeye girmişse herkesin önceliği bu tehlikeyi ortadan kaldırmak ve önce güvenliği sağlamak olmaktadır.
Bahçeli ve MHP, “Söz konusu vatansa, gerisi teferruattır,” inancıyla hareket eden Türk Milliyetçilerinin yapması gerekeni yapmış, tavrını seçilmiş hükümetten yana koymuştur.
Aynı şekilde o gece bütün siyasi partilerin meclisteki temsilcileri, kalkışmaya karşı ortak bildiri yayımlamış, kitle örgütleri sokaklara dökülmüş, alanları doldurmuştur.
Sonuç olarak, 15 Temmuz 2016 darbe kalkışması konusundaki kanaatimiz sudur:
Her ne kadar zihnimizde yerli yerine oturmayan taşlar olsa da cemaat yanlılarının ileri sürdüğü gibi, “Ortada bir darbe yoktur. Bizzat rejimin kendi içinde kurguladığı bir senaryodur,” iddiaları, bize göre Cemaat yanlılarının kendilerini aklamaya yöneliktir.
15 Temmuz 2016 darbe girişimi, yabancı istihbarat servisleriyle işbirliği içinde olan bir örgüt (FETÖ) tarafından organize edilmiş bir kalkışmadır. Bu kalkışma, böyle bir yapının ülke yönetimini ele geçirmesine karşı olan bütün milli güçlerin işbirliği ile bastırılmıştır.
İnancımız odur ki o gece ve onu takip eden günler içinde bu güçlerin tamamıyla olmasa da bir kısmı arasında ülke geleceği ile ilgili bir mutabakat oluşturulmuştur.”
Demokrasi tarihimizde önemli bir dönüm noktasını oluşturduğuna inandığımız için anlatımını uzun tuttuğumuz 15 Temmuz 2016 darbe kalkışmasının önünü arkasını siyaset tarihçilerine bırakıyoruz.
Şimdi biz yeniden ana konumuz olan MHP ve Bahçeli’nin bu kalkışmadan sonraki, derin tartışmalara neden olacak tutum ve davranışlarına geri dönelim.
Devam edecek…
YORUMLAR