SANA BEN HAYALLER DÜŞLER BÜYÜTTÜM… (25)
Ertuğrul Özgün

Ertuğrul Özgün

MEMLEKET İŞLERİ

SANA BEN HAYALLER DÜŞLER BÜYÜTTÜM… (25)

13 Ocak 2025 - 07:54

"Aydınların Aydınlatamadığı Halkı, Soytarılar Aldatır."
Cemil Meriç, (1916-1987)
20 Temmuz 2016 tarihinde Cumhurbaşkanı Erdoğan başkanlığında toplanan Bakanlar Kurulu, Millî Güvenlik Kurulunun görüşünü alarak Türkiye genelinde üç ay süreyle olağanüstü hâl ilan eder.
Karar sonrasında Erdoğan, "… Şahsımın ve hükümetin kararlı duruşu, milletimizin darbe girişiminde bulunanların karşısına cesurca girmesi, güvenlik güçlerimizin etkili müdahalesi sayesinde hamdolsun bu teşebbüs amacına ulaşamamıştır…" sözleriyle darbe girişimi karşısındaki direnişte bütün toplumun payı olduğunu söyler.
21 Temmuz 2016 saat 01.00 itibarıyla Olağanüstü Hal’in geçerli olması, TBMM'de 115'e karşı 346 oyla kabul edilir.
Ancak Olağanüstü Hal ilan edildikten sonraki süreçte Erdoğan’ın ve AKP yanlılarının muhalefete karşı tavrı değişir. Kalkışma ile ilgili akla takılan sorular soran herkes, AKP taraftarlarınca, FETÖ yanlısı olmakla suçlanır.
Suçlamalar, yaşanmış olayın ciddiyeti ve OHAL uygulamaları da göz önüne alınınca, sorgulayan kesim üzerinde ciddi bir baskı oluşturur.
Bu tavır değişikliğinden ilk önce CHP nasibini alır. Kalkışmada etkisiz olduğu propagandasıyla Yenikapı’da ki “birlik ruhundan” dışlanır. Daha sonra kalkışmaya direnenlerin yalnızca Erdoğan ve AKP yanlıları olduğu sistematik olarak işlenir.
Artık, Erdoğan, darbeyi engelleyen lider, AKP taraftarları da darbecilere karşı ülkeyi savunan partililerdir.
Erdoğan’ın, vatandaş desteğini büyük ölçüde arkasına aldığı bu günlerde, OHAL’in daha üçüncü ayı dolmadan, MHP lideri Bahçeli’den beklenmedik bir öneri gelir.
11 Ekim 2016 günü Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Devlet Bahçeli, TBMM Grup Toplantısında şu sözleri söyler.
“Cumhurbaşkanı, millet tarafından seçildiği gerekçesiyle fiilli başkanlık sistemini dayatmakta, Anayasayı açıkça ihlal etmekte, görevinin sınırlarından tüm eleştirilere rağmen taşmaktadır.
Anayasanın 104. Maddesinde Cumhurbaşkanı’nın görev ve yetkileri, 105. Maddesinde de sorumluluk ve sorumsuzluk halleri düzenlenmiştir.
Sayın Cumhurbaşkanı seçildiği andan itibaren, Anayasanın amir hükümlerini özüne ve ruhuna aykırı olarak yorumlamış,
Anayasanın vermediği yetkileri kendisinde hak görmüş,
Partili Cumhurbaşkanı gibi davranmış,
Tarafsızlığına gölge düşürecek şekilde hareket etmiş ve yetkisini aşmış,
Siyasi propagandalara katılmış, AKP lehine oy istemiş,
Siyasi polemiklere katılmış,
Fiilen hükümet başkanı gibi hareket etmiştir.
Cumhurbaşkanı’nın bu tutum ve davranışları fiili bir durum yaratmıştır.
Sayın Erdoğan’ın 14 Ağustos 2015’de Rize’de yaptığı konuşmada, yönetim sisteminin değiştiğini, yapılması gerekenin bu fiili durumun Anayasal olarak kesinleştirilmesi gerektiğini vurgulaması malumun ilanından başka bir şey olmamıştır.
Ülkemizde hukuksuz, kanunsuz ve Anayasaya tamamen aykırı bir yönetim modeli tecelli etmiştir. Ve Türkiye’nin mukavemeti bu nedenle esnemekte, zayıflamaktadır.
Elbette bunu kabul etmek, onaylamak, meşru görmek mümkün değildir.
Sayın Cumhurbaşkanı, Anayasanın kendisine vermiş olduğu yetki ve sorumlulukları zımnen tanımamakta, deyim ve ifade yerindeyse az bulmaktadır.
… Filli durum ve dayatmalarla Anayasanın değişeceğini iddia etmek, Anayasayı rafa kaldırmak eğer gaflet değilse vahim bir art niyetlilik ve sinsi bir tezgâhtır.
… Türkiye Cumhuriyeti’nin beka mücadelesi verdiği bugünlerde, siyasi iktidarın ve devletin en tepesinde bulunan Cumhurbaşkanının hukukla ters düşmesi geleceğimiz açısından çok mahsurlu, çok tehlikelidir.
Bu açık tehlikenin bertaraf edilebilmesi için karşımızda iki alternatif yol bulunmaktadır:
Bunlarda birincisi ve bizim açımızdan da en doğru, en sağlıklı olanı, Sayın Cumhurbaşkanı’nın fiilli başkanlık zorlamasından vazgeçmesi, yasa ve anayasal sınırlarına çekilmesidir.
Şayet bu olmayacaksa, ikinci olarak, fiili durumun hukuki boyut kazanabilmesinin süratle yol ve yöntemlerinin aranmasıdır.
Bu durum karşısında, Adalet ve Kalkınma Partisi başkanlık sistemiyle ilgili inadını sürdürecekse yine karşımıza iki seçenek çıkacaktır:
İlk olarak AKP, hazırda tuttuğu veya üzerinde çalıştığı bir anayasa hazırlığı varsa, mutabık kalınan daha önceki maddeleri de ihtiva etmek kaydıyla TBMM’ne getirmelidir.
Milletvekilleri, ilkeleri ve inançları doğrultusunda vicdanlarının sesini dinleyerek oy kullanacaklar, bir karara varacaklardır.
İkinci olarak bu anayasa değişiklik teklifi TBMM Genel Kurulunda ya 367 sınırını aşarak kanunlaşacaktır ya da 330 eşiğinin üstünde kalarak referandum yoluyla milletin kararına sunulacaktır.
Milliyetçi Hareket Partisi Türk milletinin vereceği her karara saygılı ve bağlıdır…”
Bahçelinin bu konuşması sok etkisi yaratır. Türk milliyetçileri tarafından ise büyük bir şaşkınlıkla karşılanır.
Devam edecek…
 

YORUMLAR