"Aydınların Aydınlatamadığı Halkı, Soytarılar Aldatır."
Cemil Meriç, (1916-1987)
Görebildiğimiz kadarı ile ortadaki tek gerçek şudur: Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi, tam olarak Sayın Cumhurbaşkanı’nın önceden beri istediği bir düzenlemedir. Bahçeli, önceden itiraz ettiği her maddeyi olduğu gibi kabul etmiştir.
Bu nedenledir ki biz de sistem değişikliği konusunu, Sayın Cumhurbaşkanı’nın değil, Milliyetçi Hareket Partisi Genel Merkezi daha doğrusu Partinin Genel Başkanı Sayın Devlet Bahçeli açısından değerlendireceğiz. MHP Genel merkezini tartışma dışında tutmamızın nedenini ise sistem değişikliği üzerinde patinin yetkili kurullarının bir ön çalışmasının bulunmadığına olan inancımızdandır.
Bahçeli’nin “Başkanlık Sistemi” konusundaki tavır değişikliğini parti içindeki muhaliflerin olağanüstü kongre isteği sürecinde yaşanan olayların etkili olduğunu ileri sürenler de olmuştur. Olaylı kongre sürecini kısaca hatırlayalım.
1 Kasım 2015 Genel seçimlerindeki MHP’nin başarısızlığını, genel başkan ve parti yönetiminin yetersizliğine bağlayan muhalifler, seçimli genel kurulun toplanmasını isterler. MHP Genel Merkezinin itirazına rağmen, 19 Haziran 2016 günü muhaliflerin öncülüğünde çoğunluğu sağlayarak toplanan partinin genel kurul delegeleri, tüzükte yaptıkları değişiklikle olağanüstü kongre kararı alır.
Bu arada kongre kararının geçersiz olduğunu savunan başvurular üzerine Gemerek ve Tosya'da iki ayrı mahkeme, olağanüstü kurultay sürecini durduran kararlar verir.
Ankara Valiliği bu kararları gerekçe göstererek, 15 Mayıs'ta toplanmak üzere Ankara'ya gelen delegelerin, kongrenin toplanacağı Büyük Anadolu Oteli'ne girişlerine izin vermeyince toplantı yapılamaz.
MHP’nin bu sıkıntılı kongre sürecinden sonra, Ankara 3. Asliye Hukuk Mahkemesi, Milliyetçi Hareket Partisi'nde muhaliflerin 19 Haziran 2016'da düzenlediği olağanüstü genel kurulun iptaline karar verir.
Mahkeme, muhaliflerin topladığı kurultayda alınan kararları da geçersiz sayar.
Öncelikle belirtelim. Genel kurul delegelerinin çoğunluğunun imzasını toplayarak, 19 Haziran 2016 günü Parti’yi genel kurula sürükleyen muhalif genel başkan adayları, genel kurul delege çoğunluğunu sağlamıştır. Mevcut genel kurul delegelerinin çoğunluğunun aldığı bu karar sonrası, hukuki boyutları ne olursa olsun, Bahçeli’nin genel başkanlığı tartışmalıdır.
Kanaatimizce sonuç her ne kadar lehine sonuçlanmış olursa olsun, Bahçeli için bu bir yenilgidir. Özellikle kendi seçmen kitlesi üzerinde güvenirliği yara almıştır. Gerek yasal delegelerin çoğunluğu, gerekse milliyetçi seçmen kitlesinin büyük bir kesimi tarafından genel başkanlığı reddedilmiştir. Ve Bahçeli bunun farkındadır.
Diğer taraftan Bahçeli, kullandığı metot her ne olursa olsun, 1 Kasım seçimlerinden sonra kendisinin Genel Başkanlığını tartışmaya açanlara karşı, süreci kendi lehine sonuçlandırır. Bu süreçte yaşadığı tüm olumsuzluklara rağmen koltuğunu korur.
Sürecin Bahçeli lehine gelişmesinde iktidarın ve dolayısıyla Erdoğan’ın katkısı olduğu yolunda söylentiler toplumun büyük bir kesimi tarafından kabul görür. Bahçeli’nin Erdoğan’a karşı kendini borçlu hissettiği çok konuşulur.
Kongrenin iptali konusunda iktidarın, Sayın Bahçeli’ye verdiği hukuksal desteğin karşılığı olarak, Sayın Bahçeli de Cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminin getirilmesinde Sayın Cumhurbaşkanı’na destek verdiği” şeklinde iddialar ileri sürülür.
MHP’nin seçmen kitlesi üzerinde, iktidar partisine diyet borcu olan bir partinin muhalefet görevini sürdürmeyeceği algısıoluşturan bu iddialar, seçmeni iki seçenekten birine yönelmeye sürükler. Artık MHP seçmeni, ya iktidara gerçek anlamda muhalefet edecek farklı bir alternatif arayacak ya da siyasal birikimini ve varlığını Erdoğan’ın liderliğinde AKP ile birleştiren bir MHP’ni destekleyecektir.
MHP seçmenini derinden etkileyen bu iddiayı, büyük bir planın alt yapısı olabileceği ihtimalini de düşünerek şimdilik saklı tutuyor, gelecekteki uygulamalarla birlikte yeniden ele almak üzere burada noktalıyoruz.
Her ne kadar iddialar zihnimizi bulandırsa da; insan egosunun,insan davranışları üzerinde yönlendirici olabileceğini düşünsek de; daha önceki siyasi manevralarına bakarak, bulunduğu konum ve temsil ettiği kitleye rağmen, Bahçeli gibi bir siyaset adamı için bu ihtimali pek gerçekçi göremiyoruz.
Kendimizi yine de başka gerekçeler aramak ihtiyacında hissediyoruz.
Öncelikle Sayın Bahçeli’nin kendi açıklamalarını ve açıklamalarına dayalı olarak uygulamalarını referans alarak süreci birlikte değerlendirelim.
“15 Temmuz FETÖ darbe kalkışmasının toplumsal ve siyasal alana yüklediği mecburi durum muhasebesi ve tarihi sorumluluklardır. FETÖ darbe teşebbüsü milattır; tavrımız, tarzımız, siyasetimizin üslup ve mesajları bu ihanetin öncesi ve sonrasıyla elbette aynı olmayacaktır. 15 Temmuz bize göstermiştir ki, anlamsız tartışma, söz düellosu, sert kutuplaşma bitmeli; siyaset milli ülkü ve hedeflerde buluşmalıdır. Demem odur ki, Türk devletinin tarihi ve ebedi sürekliliği milli uzlaşma, anlaşma, ittifak ve kucaklaşmaya bağlıdır.”
Bahçeli’nin bu sözlerinden sonra, “Türk Milliyetçisi bir devlet ve siyaset adamının, devletin bekası söz konusu olduğu için parti ve şahıs hesaplarını bir kenara bırakarak fikrinin gereğini yapmıştır,” diyerek konuyu kapatabiliriz.
Ayrıca Bahçeli, geçmişte, Türk Milliyetçilerinin de savunduğu, “Devletin işleyişiyle ilgili hızlı karar alıp hemen uygulamaya koyulması geren bir dönemdeyiz. Devlet yönetiminde yeni bir yapılanmaya gidilmeli. Bunu yaparken mümkün olan en geniş mutabakat sağlanmalı. Yasama-yürütme-yargı arasında denge ve denetleme mekanizmalarının sağlam bir temele oturtulması halinde, “Başkanlık Sistemi’ne geçilmelidir, diye düşündüğünü varsayarak, bir noktaya kadar kendisine hak da verebiliriz.
Ama öyle olmadı. Bahçeli’nin, “Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi” adı altında, nerdeyse bütün kurumların atama yetkisini bir kişinin elinde bulundurduğu, adına Türk tipi(!) hükümet sistemi dedikleri bir sistemin hayata geçirilmesine öncülük ettiğini görünce bu varsayımın hükmü kalmıyor.
Peki, o zaman ne oldu? Ne oldu da Bahçeli böyle bir hamle yaptı.
Gelin zihnimizi kurcalayan birkaç ihtimali dillendirelim.
1- Sayın Bahçeli, birilerinin hep ileri sürdüğü gibi derin güçlerin adamıdır. Derin güçler: “Ülkenin içine düşürüldüğü beka mücadelesinde Sayın Cumhurbaşkanı ile birlikte hareket edilecektir. Bu mücadele O’nun liderliğinde sürdürülecektir. Ülkenin bugünden sonra hükümet sistemi ‘başkanlık’ olacaktır.” diye karar aldı. Sayın Bahçeli derin güçlerin aldığı kararın hayata geçirilmesine katkı sağlamıştır.
2- Sayın Bahçeli, bugüne kadar savunduklarının hatalı olduğunu gördü. Başkanlık Hükümet sisteminin, bu haliyle bile ülkemiz için Parlamenter sistemden daha gerçekçi olduğuna kanaat getirdi. İki partinin sayısal yeterliliği fırsatını değerlendirip, Anayasa değişikliği teklifini referanduma sunulmasına katkıdabulunmuştur.
3- Sayın Bahçeli, 15 Temmuz’dan sonra her şeyin Sayın Cumhurbaşkanının istediği şekilde geliştiğini gördü. Böyle bir ortamda yapılacak bir erken seçimde Sayın Cumhurbaşkanının partisinin çok yüksek bir oyla meclise geleceğini ve her türlü yasal düzenlemeyi kendi istediği gibi yapabileceğini düşündü. Böylece baskın bir seçimin önünü kesmek için ‘Anayasa Değişikliği Tasarısı’nı sunarak öncelik aldı. Hatta vazgeçmesini önlemek için Sayın Cumhurbaşkanı’nın daha önceden istediği her şeyi kabul etmiştir.
4- Sayın Bahçeli, muhalif hareketin partiden ayrılmasıyla seçimlerde barajın altında kalma ihtimalini gördü. İktidar partisi ile birlikte hareket edip teşkilat mensuplarını devletin imkânlarından yararlandırarak parti teşkilatlarının desteğini kazanacağını düşünmüştür.
5- Sayın Bahçeli, kendi partisinin genel kurula gitmesi sürecinde hükümetten aldığı hukuki destekle koltuğunu korumasına katkı sağlayan Sayın Cumhurbaşkanının arzuladığı hükümet modelini destekleyerek bir bedel ödemiştir…
Şimdi soralım: Sayın Akşener’in de ifade ettiği gibi “satrançta beş hamle sonrasını düşünen” ve işi siyaset üretmek olan Sayın Bahçeli’ bu hamlelerden birini ya da bizim düşünemediğimiz başka bir hamleyi düşünmüş olabilir mi?
Devam edecek…
YORUMLAR