SANA BEN HAYALLER DÜŞLER BÜYÜTTÜM (3)
  • Reklam
Ertuğrul Özgün

Ertuğrul Özgün

MEMLEKET İŞLERİ

SANA BEN HAYALLER DÜŞLER BÜYÜTTÜM (3)

25 Temmuz 2024 - 21:58

"Aydınların Aydınlatamadığı Halkı, Soytarılar Aldatır."
Cemil Meriç, (1916-1987)        
Öncelikle o günün şartlarına kısaca bir göz atalım.
MHP, 18 Nisan 1999 Genel seçimlerinden hatırı sayılır bir başarı ile ikinci parti olarak çıktığında, bu sefer hareketin başında ömrünün otuz beş senesini aktif siyasetle geçirmiş, siyasi birikim ve deneyime sahip Alparslan Türkeş yoktur. Parti iç yönetimi dışında siyasal geçmişi bulunmadığı gibi henüz meclis tecrübesi de olmayan, üstelik parti içinde kendine denk rakipleri bulunan bir akademisyen Dr. Devlet Bahçeli vardır.
Şartlar hiç de kolay değildir. Her on yılda bir askeri müdahaleye sahne olmuş ülkede, 28 Şubat süreci yaşanmış, her an yeni bir askeri müdahalenin olabileceği endişesi ve beklentisi had safhaya yükselmiştir.
Seçim sonunda bir yanda, 12 Eylül 1980 İhtilalinden sonra iktidar olmuş ve adları yolsuzluk ve yoksullukla anılan, vatandaşın gözünde önemli ölçüde itibar kaybetmiş, milletvekili sayıları seksenlere düşmüş, birbirleri ile sürekli kavga eden ve kendilerini merkez sağ parti olarak tanımlayan Anavatan Partisi(86) ve Doğru Yol Partisi(85), önceki seçimlere oranla oy yüzdeleri düşerek TBMM’ne girmiştir.
28 Şubat sürecinin müsebbibi kabul edildiği için Anayasa Mahkemesi tarafından kapatılmış,1995 Genel Seçimlerinin birinci partisi olan Refah Partisi’nin devamı olduğu gerekçesi ile Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından kapatma davası açılmış, bugün yarın kapatılacağına kesin gözü ile bakılan siyasal İslamcı yapısı ile Fazilet Partisi(111), üçüncü büyük parti olarak TBMM’nde yer almıştır.
Diğer yanda ise kısa bir süreliğine de olsa, azınlık hükümeti sırasında terör örgütü PKK’nın lideri Abdullah Öcalan’ın yakalanması ile büyük sükse yapmış, aynı zamanda vatandaşın gözünde dürüstlüğü ile öne çıkan, adı yolsuzluklara karışmamış Bülent Ecevit’in genel başkanlığını yürüttüğü Demokratik Sol Parti(136), TBMM’ne birinci parti olarak girmiştir.
Devlet Bahçeli bir tercih yapmak zorundadır. Ya yarın kapatılacağına kesin gözü ile bakılan Fazilet Partisi ile birlikte, yanlarında toplumun onları birbirleri ile sürekli kavga eden ve siyasette uzlaşmaz iki parti olarak tanıdığı, Anavatan Partisi ve Doğru Yol Partisinden birinin de zorunlu olarak yer alacağı bir koalisyon hükümeti kuracak ve başbakan olacaktır, ya da adı yolsuzluklarla anılmamış, üstelik seçimlerden birinci parti olarak çıkmış Demokratik Sol Parti ile koalisyon hükümeti kurup başbakan yardımcısı olacaktır.
Meclisteki milletvekili dağılımına bakılınca, çok fazla hükümet alternatifi bulunmayan böyle bir durumda Bahçeli, partinin üst kurullarıyla görüşüp görüşmediği açıklık kazanmayan Türk siyasetini yönlendirecek olan, o meşhur açıklamalarından ilkini yapar.
Seçimden hemen sonra, henüz hükümet kurma çalışmaları daha başlamadan, “Fazilet Partisi ve Doğru Yol Partisi dinlenecek,” diyerek, 28 Şubat sürecinin yaşanmasına yol açan bu iki partiyi hükümet kurma çalışmalarının dışında tutarak, koalisyon çalışmalarına bir yön çizer. Kimine göre şartları kolaylaştıran, kimine göre de zorlaştıran bu açıklamayla adeta koalisyonu kuracak partileri belirlemiştir.
O günlerde kurulacak hükümet üzerinde hangi güçlerin egemen olduğu, Bahçeli’nin bu ifadeyi kullanmasının altında hangi gerçekler yattığı hala tartışma konusudur. Ancak, sonuç olarak bu ifadesiyle Bahçeli, kendini ikinci seçeneğe mahkûm etmiştir. Nitekim bu ifadelerinden sonra, koalisyon çalışmaları sırasında, DSP Genel Başkan Yardımcısı Rahşan Ecevit’in sözleri karşısında hem kendisi ve camiası hem de diğer seçmenlerin nezdinde ciddi manada itibar kaybına neden olmuştur.
Daha sonraları bu açıklaması siyasal olarak tecrübesiz olduğu ve kendine seçenek bırakmadığı yönünde, uzun yıllar tartışılmıştır. Muhalifleri ise kendisine sunulmuş başbakanlığı kabul etmemesinin nedenini de “kendisinde başbakanlık yapabilecek güveni bulamadığı” şeklinde değerlendirmiş ve bu tavrını uzun bir zaman eleştirmişlerdir.
Ancak burada şunu ifade etmeden geçmeyelim. Hakkında her ne söylenirse söylensin Sayın Bahçeli’nin, ülke yönetiminde birbirleri ile sürekli kavga ederek kötü sınav verdikleri için koalisyon dışında tuttuğu ve adı çeşitli yolsuzluklarla anılan aşırı ölçüde yıpranmış, sağdaki iki siyasi partiden uzak durması isabetli bir karardır. Hakkında Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından kapatılma davası açılmış olan ve Anayasa Mahkemesi tarafından kapatılacağına kesin gözü ile bakılan siyasal İslamcı Fazilet Partisine uzak durması da kurulacak koalisyonun istikrarlı olamayacağı için anlaşılabilir bir tavırdır.
Kendilerini merkez sağ partiler olarak tanımlayan, halkın gözünde güvenilirliklerini yitirmiş partilerle kurulacak bir koalisyonda başbakan olup, ülkeyi daha büyük bir kaosa sürüklemektense; adı olumsuz hiçbir icraatla anılmayan seçimden birinci parti olarak çıkmış, sosyal demokrat bir parti ile koalisyon kurarak, başbakan yardımcılığını kabul etmesi, günün şartları ile değerlendirildiğinde de mantıklı ve olumlu bir karardır.
Üstelik böyle bir koalisyon, önceki yıllarda kavga içinde oldukları demokratik sol bir yapı ile ortak değerler oluşturarak, karşı fikirler arasındaki gerginliklerin ortadan kalkması ve ülkenin barış ortamına taşımasına önemli katkılar sunabilirdi. Kamuoyunun da desteğini alan bu koalisyon çalışmaları kısa sürede başladı.
İşte tam da bu süreçte, Bahçeli’nin, erken söylenmiş kabul edilen bu sözlerinden sonra, tecrübeli siyasetçi Rahşan Ecevit’in: “Çocukları örgütlendirdiler, hatta silahlandırdılar. Ya bizden olacaksın, ya canından dediler. Katillerle koalisyon kurmam” şeklindeki açıklamaları medyaya bomba gibi düştü. Bu sözlerden sonra koalisyon görüşmeleri anında durdu. Bahçeli’nin, hükümet kurma çalışmaları daha başlamadan “Fazilet Partisi ve Doğru Yol Partisi dinlenecek” ifadesi, hem kendisini hem de mensup olduğu siyasi hareketi, aşırı sıkıntıya sokan bir süreci yaşamak zorunda bırakmıştı.
Her ne kadar Bahçeli; Bülent Ecevit’e, Rahşan Ecevit’in sözlerinden duydukları büyük rahatsızlıkları ileterek “Rahşan Ecevit özür dilemelidir.” dediyse de Bülent Ecevit, "Rahşan Hanım adına özür dileme durumunda değilim. Rahşan Hanım'ın da buna gereksinim duyacağını sanmıyorum" diye cevap vermişti.
Bu tavır, koalisyon görüşmelerinin çok ciddi sıkıntıya sokmuş ve görüşmeleri kopma noktasına getirmişti.
Daha sonra Rahşan Ecevit; “Ben şu anki MHP’yi değil seksen öncesindeki MHP’yi kastettim” türündeki, özrü kabahatinden büyük, olarak nitelendirilebilecek bu sözleri Türk Milliyetçilerinin aşırı tepkisine neden olmuştu.
Dönemin şartları detaylı bir şekilde irdelenip değerlendirilince, DSP ve MHP koalisyon hükümetinin kurulması, sadece bu partilerin yöneticilerinin istekleri doğrultusunda geliştiği tabi ki söylenemez. Bu koalisyonun kurulması konusunda Fazilet partisinin hükümet olmasından rahatsız olan askeri ve sivil etkenlerin rol oynadığı ve yoğun medya gücü ile Bahçeli’yi baskı altına almaları da önemli bir etken olduğu söylenebilir.
Bütün bu etkenlere rağmen, Bahçeli’nin “Fazilet Partisi ve Doğru Yol Partisi dinlenecek” sözleri siyasette kendini bağlamak olarak değerlendirilerek, uzun yıllar siyasi tecrübesizliğine bağlanmış ve tartışılmıştır.
Burada bir tespitle bu bahsi kapatalım.
57. Hükümetin nasıl oluşacağı konusunda, “Fazilet Partisi ve Doğru Yol Partisi dinlenecek” sözleri ile Bahçeli belirleyici olmuştur. Daha sonraları sözleri ve davranışlarının doğruluğu ya da yanlışlığı uzun süre tartışılacak olan Bahçeli’nin, Türk siyasetinin yönlendirilmesinde etkili olduğu ilk hamlesi budur.
Devam edecek…
 

YORUMLAR