SANA BEN HAYALLER DÜŞLER BÜYÜTTÜM… (30)
Ertuğrul Özgün

Ertuğrul Özgün

MEMLEKET İŞLERİ

SANA BEN HAYALLER DÜŞLER BÜYÜTTÜM… (30)

07 Şubat 2025 - 12:31

"Aydınların Aydınlatamadığı Halkı, Soytarılar Aldatır."
Cemil Meriç, (1916-1987)
24 Haziran 2018 pazar günü yapılan 27. dönem milletvekili genel seçimlerinde MHP’nin %11,10 oy alması, hem MHP çevrelerinde hem de diğer siyasi analistlerce yine büyük bir şaşkınlıkla karşılanır. Çünkü beklenti bu oy oranının çok altındadır.
Her ne kadar MHP yöneticileri, bu sonucu beklediklerini iddia etse de bu iddia pek inandırıcı görülmez. “Baraj korkusu olmayan bir parti seçim barajının düşürülmesi ya da siyasi partilerin ittifak yapmasının önünün açılması için gayret sarf etmez,” diye kamuoyunda genel bir kabul vardır.
Seçim sonuçları matematiksel olarak bir önceki seçimle kıyaslanınca genel kanaat şu şekildedir. MHP’nin seçim barajını aşmasını, bir önceki seçimde AKP’yi destekleyen seçmen sağlamıştır. Her seçim döneminin şartlarına göre bazen AKP’ye bazen de MHP’ye oy veren bir kısım milliyetçi muhafazakâr seçmen, 24 Haziran 2018 Genel Seçimlerinde MHP’ni desteklemiştir.
Bir başka yaklaşım da şöyledir.
MHP’nin tek başına iktidar olmasını istemeyen güçler, kullandıkları kişi ya da gruplarla, içeriden ya da dışarıdan parti üzerinde defalarca operasyon yapmıştır. Bu güçler, Muhsin Yazıcıoğlu’nun ayrılması, Tuğrul Türkeş’in ayrılması, kaset olayı, son olarak da muhaliflerin partiden ayrılmaları gibi her kitlesel kopma sonrasında,  partili seçmenlerin de MHP’den ayrılacağını ve partinin bölüneceğini beklemiştir.
Evet, bu ayrışmaların parti üzerinde etkisi olmuştur ancak bu oyunların bilincinde olan MHP’nin seçmen tabanı her seferinde ayrılanlara kuşkuyla bakmış, ayrılanları kitlesel olarak takip etmemiş, partinin yönetim kademelerini eleştirse de köküne bağlı kalmıştır.
24 Haziran 2018 Genel Seçimlerinde ne kadar kızsa, ne kadar küsse de seçmen kitlesi partisine sahip çıkmış, onu meclise taşımıştır. Çünkü MHP, demokrasi tarihimizde taban bulmuş dört ana akım siyasi partiden biridir.
Türk demokrasi tarihinde “ana akım” diye kabul edilen ve siyaset sahnemizde isimleri müdahaleler nedeniyle değişmiş olsa da varlığını günümüze kadar sürdürmüş, dört farklı siyasal akım vardır.
Adından bahsettiğimiz dört eğilim,  AP’nin temsil ettiği liberal sağ, CHP’nin temsil ettiği devletçi merkez sol, MSP’nin temsil ettiği İslami muhafazakârlık ve MHP’nin temsil ettiği milliyetçilik görüşleridir.
12 Eylül darbesiyle askerler, bu tabloyu yok etmek ister. 12 Eylül 1980 ihtilâlini yapan ekibin başı Kenan Evren de ihtilâlden sonra siyaset mühendisliğine soyunur. Bir sağdan bir soldan ve bir de ortadan üç parti yeter deyip kafasına göre üç parti icat eder.
Bütün bu yasaklama ve baskılara rağmen ihtilal sonrası kurulan siyasal partiler yine de bu dört ana akım üzerine kurulur ancak ihtilal yönetimi tarafından seçimlere sokulmaz.
Dört eğilimi bir araya toplamayı planlayan Turgut Özal, merkez sağ tabana oturmak isteyince, siyaset yasağı konulmuş eski başbakan Süleyman Demirel’in “Tapulu arazime gecekondu yaptırmam” sözü, anlatmaya çalıştığımız “dört akım” konusunda söylenmiş önemli bir sözdür. Gerçekten de İhtilal gölgesinde kurulmuş ve merkez sağ kitlenin oylarını toplamış olan Özal’ın kurduğu ANAP dahil, o dönemde kurulan diğer üç parti de artık siyasal hayatımızda yoktur. “Su akar yatağını bulur,” sözü yine tecelli eder, siyaset dört ana akım üzerinde yeniden şekillenir. Bu durum 2002 Genel seçim sonuçlarına kadar sürer. İki partiye bölünmüş olan merkez sağ, seçim barajına takılıp meclis dışında kalır.
Günümüzde bu siyasal akımlar ve temsil ettikleri siyasi partilerin tamamı için aynı şeyleri söylemek pek mümkün görülmemekle birlikte, iki ideoloji partisi MHP ve CHP’nin hala kendi seçmen kitlesini muhafaza ettiğini söyleyebiliriz.
 Her ne kadar, “milli görüş gömleğimi çıkardım,” dese de muhafazakâr seçmen kitlesinin desteğini alan Erdoğan ve ekibi temsilcisiz kalmış merkez sağ akımın seçmen kitlesini kontrol eder. Merkez sol akımı temsil eden CHP’si muhafazakâr partilerle seçim ittifakı kurmasına rağmen, ideolojik yapısını sürdürür. Yeni durumda, yüzde on civarında kemikleşmiş oyuyla, etnik ayrılık üzerine siyaset yapan bir parti de artık mecliste yerini alır.
Bu kısa bilgilendirmeden sonra yeniden, ana konumuz olan MHP mensuplarını fikir ve düşünce alanında ayrım noktasına taşıyan “Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi”ni tercih etmeye taşıyan sürece geri dönelim.
Ülkücüler, MHP, 2015 yılının Kasım ayında yapılan seçimlerde %4 civarında oy kaybedince ve Ak Partiyi desteklemeye başlayınca ikiye bölünürler. Bahçeli ve MHP yönetiminin takip ettiği politikayı destekleyenler MHP’de kalırlar. AKP ile birlikte hareket etmeyi yanlış bulan, ülkücülerin tek başına iktidar olabileceğine inanan ve seçimde oyların düşmesinin Bahçeli’nin yanlış politikalarından kaynaklandığını düşünenler partiden ayrılır, Akşener liderliğinde İYİ Partiyi kurarlar.
Davasına inanan her partili için partisinden ayrılmak çok zordur. Ama ülkücüler için MHP’den ayrılmak çok daha zordur. Çünkü MHP, yüce idealleri gerçekleştirecek ideoloji partisidir. Kader birliği yapmışların, şehitlerin ocağıdır. Bu duygunun ağır bastığı ülkücüler kitleler halinde Akşener’in peşinden gitmez.
Sonuçta Akşener de MHP’nden ayrılarak, İyi Parti’ye katılanları iktidara taşıyamaz. Bu sefer İYİ parti içinde ayrışmalar baş gösterir. MHP’den birlikte ayrılıp yeni parti kuranlar birer birer partiden ayrılmaya başlarlar.
Kanaatimizce ideolojik yapısıyla çelişen bazı uygulamalarına rağmen dört ana akımdan birini temsil eden MHP, milliyetçileri çatısı altında tutarak varlığını sürdürecektir.
Anlamakta zorlandığımız ise şudur.
24 Haziran 2018’de Cumhurbaşkanlığı Hükümet sistemiyle yapılan ilk seçimden sonra Anayasa Hukuku Hocası Prof. Dr. Burhan Kuzu: “Başkanlık sisteminin mimarı ve kurucu babası olarak diyorum ki gelin siyaseti çok fazla bölmeyelim. Ülke yararı birlik ve beraberlikten doğar. Sağ ve sol olmak üzere iki merkez parti etrafında bütünleşelim. Esasen yeni model böyle bir parti yapılanmasına uygundur,” sözleriyle 12 Eylül mantığına uygun bir proje oluşturduğunu açıklamıştır.
Siyasî cereyanların iki ana akımdan ibaret olmadığı ülkemizde, 12 Eylül darbesinin tesis etmeye çalıştığı iki kutuplu siyasal yapının, “Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi” uygulamasıyla, yeniden hayata geçirilmesine Bahçeli’nin destek vermesinin altında hangi gerçekler yatmaktadır?
Geçmişte gördüğümüz kadarıyla, siyasette lider partilerinin ömrü, liderin ömrüyle sınırlı kalıyor. Özal’ın kurduğu dört ana akımdan da oy alan ANAP’ın dağıldığı gibi,  Erdoğan’ın kurduğu iki ana akımdan oy alan AKP’nin de dağılacağını düşünen Bahçeli’nin yaptığı, Erdoğan sonrasına bir hazırlık mı?
Sormayı ve sorgulamayı sürdürüp, anlamaya çalışacağız…
Devam edecek…
 

YORUMLAR