ÜLKÜCÜLÜK VE ÜLKÜCÜ İRADE
Ertuğrul Özgün

Ertuğrul Özgün

MEMLEKET İŞLERİ

ÜLKÜCÜLÜK VE ÜLKÜCÜ İRADE

09 Şubat 2018 - 00:03

Kelime anlamı bakımından değerlendirirsek,

Türkçe Sözlükte “ülkü” kelimesi: Amaç edinilen, ulaşılmak istenen şey, ideal olarak tanımlanır.

Felsefi yönden bakılınca; insanı duyular dünyasının üstüne yükselten ve belki de gerçekleşmesi bile hiçbir zaman mümkün olmayacak ama erişilmek istenen amaç, ideal olarak açıklanır.

“Ülkücü” ise bir ülküye çıkar gütmeden bağlı olan, idealist, diye ifade edilir aynı sözlükte.

Yani teorik olarak, bir ülküye çıkar gütmeden bağlı olan herkes “ülkücü” olabilir.

“Bütün ötücü kuşları bir adada toplayarak, her türlü kuş sesini aynı anda dinleme” idealine samimi olarak inanmış bir kişinin “ülkücü” olabileceği gibi, “dünyadaki bütün insanları dünya barışına inandırma” ideali olan biri de kendini “ülkücü” olarak tanımlayabilir.

Bizim yaşıtlarımız bilir. İlkokul yıllarımızda, öğretmenlerimiz, dersliklerin pencerelerini siyah bezlerle kapatır, bize siyah beyaz filmler izletirdi. Filmlerden aklımızda en çok kalanlar, Köy Enstitüsü mezunu öğretmenlerin, köylerde yaptığı çalışmaları anlatanlardı.

Siyah beyaz filmler, genel olarak sessizdi.

Seslendirici, film içinde yaşanan olayları anlatırken öğretmene “ülkücü öğretmen” diye hitap ederdi.

Bizler, o yaşlarda “ülkücülük” sıfatı ile çalışkanlık, fedakârlık ve memleket sevgisi kavramları arasında bir bağ olduğunu kavramıştık.

Ancak Köy Enstitüleri kapatıldıktan sonra “ülkücü öğretmen” tabiri de unutuldu. Öğretmenle özdeşleşemedi ve kalıcı olamadı.

Antiemperyalist başkaldırının aksiyoner temsilcileri olan Üniversiteli Türk Milliyetçisi öğrencilerin, Ankara Hukuk Fakültesi, Dil-Tarih-Coğrafya Fakültesi ve Ziraat Fakültesi’nde, 18 Mart 1966 tarihinde “Ülkü Ocakları Derneği”i kurmasına kadar durum değişmedi.

“Ülkücülük” kavramını Türk Milliyetçileri sahiplendi.

Sahiplendikleri “ülkücü” tabirini; “Ülkü Ocakları Derneği, Ülkücü İşçiler Derneği, Ülkücü Teknik Elemanlar Derneği, Ülkücü Polisler Birliği, Ülkücü Öğretim Üyeleri ve Öğretmenler Derneği, Ülkücü Memurlar Derneği, Ülkücü Maliyeciler Derneği, Ülkücü Köylüler Derneği, Ülkücü İşçiler Derneği, Ülkücü Hanımlar Derneği…” gibi her meslek grubu ve iş kolunda kurdukları binlerce dernekle markalaştırdılar.

Ülkücülük, bir ülküye çıkar gütmeden bağlılık olduğuna ve Türk Milliyetçileri de kendilerini “ülkücü” olarak tanımladıklarına göre, doğal olarak akla, “öyleyse Türk milliyetçilerinin ülküsü nedir?” sorusu gelecektir.

Türk Milliyetçilerinin ülküsü iki aşamalıdır. Yakın ve uzak hedefleri vardır.

Yakın hedefleri: Türk milletini, insanca usullerle, en kısa yoldan, kendi gücü ile ayakta duracak, güçlü, zengin, mutlu ve müreffeh bir millet haline getirmek,

Uzak hedefleriyse, tarihten gelen Türk cihan hâkimiyeti mefkûresi birikimiyle, önce bütün dünyadaki Türklerin; dilde, işte ve fikirde birliğini sağlamak sonra da dünyada adaleti egemen kılmaktır.

Türk Milliyetçileri, bu hedeflere ulaşmak yolunda, millet sevgisinin gereği olarak, milleti oluşturan fertlerin arasında ayrım yapmaz. Gelir dağılımında ve hak kullanımında adaleti savunur. Paylaşımcı ve sosyal adaletçi uygulamalarla sınıflar arasındaki uçurumu kaldırır. Sağlanan sosyal barış ortamında, birlik ve bütünlük içinde kalkınmayı planlar.

Gerek emperyalist emelleri olanların karalaması, gerekse Türk milliyetçilerinin hatalı uygulamaları sonucu, Türk milleti, Ülkücülere bugüne kadar belki tek başına iktidar olma yetkisi vermemiştir.

Ancak “ülkücülerin” Türk milleti için neler feda ettiğini asla inkâr etmemiştir. Onun için de “ülkücü” tabiri Türk Milliyetçileri ile özdeşleşmiş ve kalıcı olmuştur. 

Ülkücü irade, Türk Milliyetçiliği Fikir Sisteminin aksiyon halidir. Sosyal olayları kavrama ve muhakeme etme yeteneğidir. Bazen bir akıl, bazen bin akıldan oluşur ama her zaman ülke çıkarları için ortak noktada birleşir.

Ülkücü iradeyi temsil edenler, mensubu oldukları siyasal organizasyonların hatalı uygulamalarından dolayı, zaman zaman kızdıkları, öfkelendikleri, üzüldükleri hatta susup kenara çekildikleri de olmuştur. Ancak örgütlendikleri yer hep aynı kalmıştır.

Bugüne kadar başka siyasal organizasyonların içinde yer alan ülkücüler, kendilerini ne kadar eğreti hissediyorsa, içinde yer aldıkları yapılar da onları, o kadar uyumsuz ve yakışmamış olarak algıladığı yaşanarak görülmüştür.

“Ben mevcut yapı içerisinde kendime çalışma alanı bulamıyorum” diyerek, liberal kitlesel siyasal organizasyonlarla ”Türk Milliyetçiliği Fikir Sistemi’ni devletin siyasal yapısına egemen kılarım” düşüncesinde olanlar, gittikleri yapının kültürü içerisinde her zaman erimiştir.

“Ülkücülük, kimsenin tekelinde değildir” diyenler de “ülkücülere misyon yükleyenler” de bilmelidir ki aydın hareketi olarak başlamış ve büyük bedeller ödemiş bu irade, birilerinin değil, Türk Milleti’nin ali çıkarlarının tekelindedir.

Çünkü ülkücü iradeyi oluşturanlar aynı ülkü için bir araya gelmiş idealistler topluluğudur. İradesini ortaya koyarken kişisel hesaplardan uzaktır. Fikrinin amaçlarını iyi bilir. Amaçlara gidecek yolu da akıl, mantık ve bilimsel metotlarla değerlendirir.

Bu gerçeği en iyi bilen ve yaşayanlar ise ülkücülerin siyasal organizasyonunun yöneticileridir. Onun içindir ki kamuoyunda “koltuk kavgası” diye algılanan görüntüden, bu kutlu hareketi bir an önce uzaklaştırmak da öncelikle onların görevidir.

Ülkücülük, siyasi bir eğilim değil, idealdir. Fedakârlık gerektirir. İdealleri için her türlü fedakârlıktan kaçınmayanların iradesinin tahakküm altına alınması mümkün değildir.

YORUMLAR