YENİ OYUNUN ADRESİ TRABZON MU?
Ertuğrul Özgün

Ertuğrul Özgün

MEMLEKET İŞLERİ

YENİ OYUNUN ADRESİ TRABZON MU?

19 Kasım 2019 - 00:55

YENİ OYUNUN ADRESİ TRABZON MU?

Birileri gibi, İnsanların etnik kökenlerini kurcalamanın peşinde değiliz. Bir insanın, etnik kökeni her ne olursa olsun, benimsediği kültürün bir ferdi olduğuna inananlardanız.

Zaten insanların kendi etnik kökenlerini tayin etme, şu babadan olmak, ya da bu anneden doğmak istiyorum deme gibi bir şansları da bulunmamaktadır. Bu gerçeği değiştiremeyeceğimiz içindir ki, milli kimlik inancımız mensubiyet şuuru temeli üzerine kurulmuştur.

Bütün vatandaşlarımızı hangi etnik kültürden gelirse gelsin, bu büyük milletin eşit ve değerli bir ferdi olarak kabul eder, saygı duyar ve kucaklarız.

Ama bizim gibi düşünmeyen, bin yılda oluşmuş kardeşliği parçalara ayırarak, bu bütünlüğü bozup dağıtmak isteyen unsurlar, ayrılık tohumları ekmekten, insanlarımızın kafalarını karıştıracak iddialarını bıkmadan usanmadan her fırsatta ileri sürmekten vazgeçecek gibi görünmüyorlar.

Son zamanlarda sosyal paylaşım sitelerinde yaygın bir şekilde Trabzonlu insanlarımızın kafasını karıştırmayı hedefleyen “Laz atasözü”, “Rum horonu”… gibi başlıklarla yayınlanan videolar dolaşırken, şimdi de densizin biri çıkıp, Trabzonlu bir vatandaşa: “Sizi biz Müslüman yaptık,” gibi anlamsız bir söz söyler. Sözü söyleyenin mi, söylenen sözü videoya çekip yayınlayanın mı niyeti bozuk, bilemiyoruz. Ama birilerinin bu coğrafyada bir fitne yaymaya çalıştığını çok net görebiliyoruz. “Doğuda sonuç aldık, sıra kuzeydoğuda,” diye düşünen emperyalistlerin; bıkmadan, usanmadan Trabzonlu vatandaşlarımızın kökenini Lazlara ya da Rumlara dinlerini Hristiyanlığa dayandırmak konusunda faaliyetlerini ısrarla sürdürdüğünü, dikkatle ve üzülerek izliyoruz.

Videoların altında okuduğumuz yorumlara bakılırsa, yedi göbek atasını tanıyanların bile kafasına “acaba benim soyum nereye dayanıyor?” sorusu takıldığına göre, bu oyunu oynayanların, faaliyetlerini inatla sürdürmelerinin sebebini anlayabiliyoruz.

Bizim de her fırsatta anlatmaya çalıştığımız, Anadolu’nun Türkler tarafından fethedilerek yeni bir yurt edinildiği, fetihten önce bu topraklarda farklı etnik yapıya ve dini inanca sahip toplulukların yaşadığı, Anadolu’nun fethinin tamamlanma sırasında en geç fethedilen yerlerden birinin de Trabzon olduğun, cümle alemin bildiği bir gerçektir.

Trabzon’un çok eski bir yerleşim yeri olduğu ve bu şehirde birçok etnik yapı ve kültürle karışmış farklı birçok yönetim kurulduğu, En son Trabzon Rum Pontus devleti idaresinde iken Osmanlı padişahı Fatih Sultan Mehmet tarafından fethedildiği de herkes tarafından bilinmektedir.

İlk fetihle birlikte Hıristiyan yerli halkın büyük bir bölümünün İstanbul ve Anadolu’nun birçok farklı yerine göç ettirildiği, onlardan boşalan yerlere oğuz boylarının yerleştirildiği ve Trabzon’da Türk ve İslam ahalinin diğer etnik ve dini unsurlarla uzun yıllar bir arada yaşadığı da başka bir gerçektir.

Bizler, her ne kadar “Trabzon halkının fetihle birlikte İslamlaşma ve Türkleşmesinin uzun yıllar alsa da tamamlandığını” anlatsak ta, anlamakta direnen bir kısım memleket evladının daha salim bir zihinle düşünmesine yardımcı olmayı sabırla sürdüreceğiz.

Bu kez bizim tarihçilerimizi bir kenara bırakıp, Trabzon şehrinin fethinden sonraki 122 yılık dönemde, şehir halkının toplumsal yapısında nasıl bir değişim yaşandığını Amerikalı bir bilim adamının doktora tezinden öğreneceğiz.

Heath W. Lowry’ın “Trabzon kenti ve bu kentin Osmanlı yönetimi altındaki değişim ve dönüşüm hikâyesi” konulu, Boğaziçi Üniversitesi Yayınlarından TRABZON ŞEHRİNİN İSLAMLAŞMA VE TÜRKLEŞMESİ (1461-1583 ) adıyla yayınlanan doktora tezine bakacağız.

Heath W. Lowry, doktora tezinde “Trabzon Şehrinin İslamlaşma ve Türkleşmesi”nde, Pontus Krallığı'nın sona erdiği 1461'den 1583'e kadar yaşanan 122 yıllık dönemi içindeki sosyal yapıyı, Trabzon’a ait o dönemdeki Tapu Tahrir defterlerini inceleyerek değerlendirmektedir.

Osmanlı Devlet yönetiminin, vergi mükelleflerini belirlemek amacı ile düzenlediği Tapu Tahrir defterleri, bu dönemin gerçeklerini yansıtması açısından, o dönemden kalan en sağlıklı belgeler olduğu tüm bilim çevrelerince kabul edilmiştir.

Bilim çevrelerince kabul edilen bir başka gerçek te; 1461 yılında savaşmaksızın Osmanlıların eline geçen ve dolayısıyla da yağmadan kurtulan kentin o günlerdeki nüfusunun 4-5 bin civarında olduğudur.

Trabzon'un Osmanlıların eline geçmesi sonrasında bu kentteki gayrimüslimlerin bir kısmı, başta İstanbul olmak üzere başka kentlere sürülürken, Orta Anadolu ve Karadeniz yöresindeki kentlerden de Müslüman Türklerin Trabzon'a göçertildiği yine bilim çevrelerince kabul edilen diğer gerçeklerdendir.

Lowry'nin incelediği Trabzon'a ait 1486, 1523, 1553 ve 1583 yıllarındaki sayımlar sırasında düzenlenmiş Tapu Tahrir defterlerindeki bulgulara bakacak olursak:

1486 tarihli defter kent nüfusun yüzde 80'i itibarıyla Hıristiyan olduğunu göstermektedir.

1523'teki sayımda ise Müslüman toplumun kentin idari yapısı ile bütünleştiği ve mahallelerin de birer ikişer Türkçe adlarla anılmaya başlanmış olduğu görülür. Ancak buna rağmen Müslüman nüfus oranı yüzde 15'lere gerilemiştir. Bu durum, Lowry tarafından, kentte bir dönem şehzadelik yapan Yavuz Selim'in, İstanbul'a giderken beraberinde çok geniş bir Türk kitleyi de maiyeti olarak götürmesi ile açıklanır.

1553'teki üçüncü sayımda ise kentteki Müslümanların oranının yüzde 47'ye çıktığı görülür. Bu dönemde de Hıristiyanlar başka yerlere gönderilirken, yerlerine de Müslüman Türk boyları göçertilme işlemi sürdürülmüştür.

Son defter olan 1583 tarihli defterde ise, Müslüman nüfusun oran olarak yüzde 54'e vardığı görülür. Müslüman nüfusun artmasının nedenlerinden birinin yeni göçlerin devam etmesi bir diğerinin ise bu dönemde Hıristiyanların din değiştirmesinin olduğu görülür.

1583'teki nüfus sayımında Hıristiyanların din değiştirme sebebinin ise genel olarak iki sebebe dayandığı anlaşılmaktadır.

Bunlardan birisi Ömer Lütfü Barkan Hoca’nın da ifade ettiği gibi Türk din alimlerinin (dervişlerinin) İslami anlatmaktaki etkili faaliyetleri, diğeri ise Hıristiyanlardan alınan yüksek oranlardaki vergilerdir.

Sonuç olarak gerek Türk dervişlerinin etkili çalışmaları sonucu ikna olarak, gerekse vergi ödememek için çıkarlarını korumak maksadıyla din değiştirerek Müslümanlığı seçmiş olan bir kısım Hıristiyan nüfusun varlığına rağmen, henüz 1583 yılında bile Hıristiyan Rum nüfus yüzde ellinin altına düşmüştür. Üstelik bundan sonraki yıllarda Trabzon’a yeni göçlerle Müslüman Türklerin yerleşmesi devam ederken, Hıristiyan Rumların başka yerlere göçü de sürmüştür.

1916 yılındaki Rus işgali sırasında Ruslarla işbirliği yapan Ermeni ve Rum çeteleri büyük bir kıyım yapmasından sonra işgal nedeni ile Anadolu içlerine göçen halk, geri döndüklerinde büyük oranda yıkılmış bir şehirle karşılaşmıştır. Özellikle Rus askeri üniforması giymiş Ermeni ve Rum-Pontus çeteleri Trabzon'da büyük bir kıyım yapmıştır. Yalnızca Rum çetelerinin Karadeniz genelinde resmi rakamlara göre 8000 civarında Müslüman’ı öldürdüğü belirtilmektedir.

Trabzon’da ki Rumların, geri dönen Müslüman halkla yeniden barış içinde birlikte yaşama sansı kalmadığını düşünen yeni Cumhuriyet hükümeti Yunanistan’la mübadele imzalamış ve Rum kökenli Hıristiyan nüfus 1926 da Yunanistan’a göçmüştür.

Böylelikle Trabzon’da Türkleşme ve İslamlaşma tamamlanmıştır.

Sözümüz, ülkemiz ve insanlarımız üzerinde uzun vadeli hesapları olanlara değil, onlar görevlerini yapıyor. Bizin sözümüz, bu propagandanın tesiri altında kalan kendi insanımıza.

Sözümüz, bugünlerde, “Ben Müslüman’ım. Bana Allah hangi millettensin diye değil, hangi dindensin diye soracak.” diyerek ne hikmetse hep te Türk kimliğini reddedenlere.

İslam bizim dinimiz Türklük ise kimliğimizdir. Kimliğimizi reddetmeyi sürdürürsek yarın ülkemiz üzerinde emelleri olanlar, ”siz Rumsunuz” diyerek yeni bir kimlikle kapımıza dayanırlar.

Bütün bunlara rağmen ısrarla kendilerini Rumlukla bağlantı kurmaya zorlayan Trabzonlu vatandaşlara söyleyecek son sözümüz şudur. Yaklaşık elli yıla yakın bir zamandır bu iddiayı ispatlayabilmek için bölgede saha araştırması yapan Yorgo Andreadis bile bugüne kadar roman ve hikâye konusu oluşturma dışında, tek bir somut örnek gösterememiştir.

Trabzonlu vatandaşlarımızdan, Rumlukla ilişkisi olduğu konusunda hala endişesi ve şüphesi bulunanlar kendilerini test etmek istiyorsa, sadece şu sorunun cevabını bulsunlar. “Trabzonspor’un bir Rum takımı olan Anorthosis’e elenmesinden sonra “olsun, o da bizim kardeşimizdi” mi dediniz?

Şunu da herkes kabul etsin artık: “Türklük bir mensubiyet şuurudur.” Zaten Kendinizi Türk hissetmiyorsanız etnik yapınız sizi gerçek Türk yapmaz. Üç beş kişinin kendi kimliği ile sorunlar yaşaması ise bu gerçeği asla değiştiremez.

Trabzon sonradan fethedilmiş birçok Türk bölgesi gibi, Türkleşmiş öz be öz bir Türk şehridir.

YORUMLAR